24 Nisan 2014 Perşembe

ELVEDA YÜKSEL BAŞKAN...

Beni Fenerbahçe’li yapan rahmetli büyükbabamdı. Onunla maç izlemek, sonrasında hikayelerini dinlemek ve o hikayelerin içine kendimide koyarak sahadaki kahramanlardan birini kendimmiş gibi hayal etmek ve topun peşinde koşturmak hemen hemen her erkek çocuğu gibi benim de en büyük zevkimdi. Ama rahmetli büyükbabam dışında ailemizde öyle biri vardı ki, Fenerbahçe’nin tam içindeydi. Bizim eve gelmesini, kulüpten haberler vermesini, futbolcularla maceralarını anlatmasını iple çekerdim. Bir de her gelişinde getirdiği Fenerbahçe rozetleri, bayrakları, flamaları en değerli hediyelerdi benim için. Malum o zamanlar Feneriumlar, lisanslı ürünler yoktu, bu yüzden Kulübün kokusu sinmiş herşey çok ama çok değerliydi. Bu kişi daha yeni kaybettiğimiz, annemin kuzeninin eşi, Fenerbahce’ye hayatını, servetini, hatta sağlığını vermiş, İstanbul’un son kalan beyefendilerinden Yüksel Günay’dan başkası değildi. 

Yüksel Amca, Fenerbahçe’ydi benim için. Ne zaman Kulüp ile ilgili bir karamsarlığa düşsem, hani bir dönemin meşhur sorusu vardır ya “Ne olacak bu Fenerbahçe’nin hali?”, işte arar o soruyu sorardım kendisine. Hep de aynı cevabı alırdım, “Fenerbahçe’yiz biz hiç birşey olmaz!” Sonra bir oh çekerdim. Mesela çocukluğumda bize geldiğini hatırlıyorum, transfer dönemiydi. Benim yüzüm asıktı çünkü gol kralı Tanju’yu rakibimize kaptırmıştık. “Boşver” dedi sana daha guzel bir haberim var. “Biz de Rıdvan’ı aldık”. Yani bana Rıdvan transferini ilk müjdeleyen kişiydi Yüksel Amca. Ve bu haber o günkü üzüntümü sevince çevirmişti. Sonra mabedimizide ilk onun sayesinde görmüştüm. 11-12 yaşlarındaydım, İstanbul’a ziyarete gitmiştik, arkadaşım Tolga ile ikimize, hazırlanın dedi, maça gidiyoruz. O an ki heyecanımı hiç unutamam. Önce kulübe götürmüştü ve kupaların olduğu odaya oturtmuştu bizi, maç saatini orada beklemiştik. Tek tek kupaların üstündeki yazıları okurken büyülenmiş gibiydik Tolga’yla ikimiz. Sonrasında ki maç kolay bir kupa maçı olsa da bizim için Şampiyonlar ligi finali gibiydi. Bizim heyecanımız Yüksel Amca’nın da hoşuna gitmiş olacak ki, sonrasında ki her Ankara ziyaretinde bana Fenerbahçe ile ilgili küçük, ama benim için paha biçilemez hediyeler getirmeye başlamıştı. 

Gençlik yıllarım geldiğinde, okulu kırıp Ankara’dan maçlara kaçmaya başlamıştım arkadaşlarımla, hemen hemen her seferinde sobelendiğim kişi de Yüksel Amca oluyordu. Mutlaka bir yerde karşılaşıyorduk kendisiyle. Ya stadın önünde, ya Dereağzından bilet alırken, ya da maç çıkışı hep denk geliyorduk. Alaycı bir ifadeyle yine mi okulu kırdın deyip dalga geçiyordu benimle, ama beni ve Fenerbahce sevdamı en iyi anlayanlardan biriydi, belki de o yüzden hoşuna gidiyordu bu kaçamaklarım. Bunu nerden mi tahmin ediyorum? Fenerbahçe İspanya’da Sevilla maçında tarih yazdığı gün, ben yeni baba olduğum için gidememiştim ve evde izlemiştim o tarihi maçı. Penaltılarla kazandığımız o gün ilk arayanım Yüksel Amca’ydı. İlk aklına ben gelmişim ve o anda nasıl bir sevinç yaşadığımı merak etmiş. Düşünsenize Fenerbahçe’ye yıllarını vermiş, çevresinde binlerce Fenerbahçe aşığı ve efsanesi olan bir Divan Başkanı ilk sizi arıyor mutluluğunu paylaşmak için. Zaten galibiyet sevinciyle akan gözyaşlarım o gün sel olmuştu adeta. Ve o gün, demek ki gerçekten iyi bir Fenerbahce’liyim dedim kendi kendime. 

Ve en son Fenerbahçe Kongresinde karşılaşmıştık Yüksel Amca’yla, hayli yorgun görünüyordu. Belli ki 3 Temmuz’da yaşananlar kendisini bir hayli üzmüş ve belki de beklenmedik rahatsızlığının sebebi olmuştu. Yine de her zaman ki şıklığıyla gelmiş, görevini yerine getirmişti. Bir süre sohbet ettik kendisiyle. Yazılarımı okuduğunu ve beğendiğini söyledi bana. Sonrada hafif alaylı şekilde benim çocukluğumdan bahsetti yanındakilere. Bana söylediği son sözde şu oldu “Hadi gevezeliği bırak senin sandıkta sıra azaldı git görevini yap”. Dediğini yaptım ve sıraya girdim, sonra kendisine veda etmek için oturduğu yere gittiğimde, yerinde yoktu. Bunalmış ve dışarı çıkmış. Şimdi düşünüyorum da keşke hadi git dediğinde gitmeseymişim ve biraz daha sohbet etseymişim Yüksel Amca’yla. Ama ne yazık ki o gün son görüşüm oldu kendisini. 


… son sözüm sana Yüksel Amca. Gidişin hepimiz için çok vakitsiz oldu. Ama sen ömrüne o kadar çok güzelliği sığdırmışsın ki, gerek hastanede gerekse son görevimizi yaparken hepsine tek tek şahit oldum. Okuttuğun gençler, yardım ettiklerin ve destek verdiklerin, herkes senin için dua ediyordu. Her köşede yaptığın iyilikler anlatılıyordu. Ve ailen bunlara şahit oldukça daha fazla gurur duyuyordu seninle. Fenerbahce için yaptikların da azımsanacak şeyler değildi. Gerek yöneticilik gerkese Divan Başkanlığın döneminde, sağlığın pahasına hep mücadele ettin Fenerbahce için.  Benim için Fenerbahçe’de bir herkesin bildiği, bir de  gizli kahramanlar vardır. Kulüpçülük bilginle, insani ilişkilerinle ve icraatlarınla işte sende hep o gizli kahramanlardan oldun Yüksel Amca. Sözün özü ailen gibi Fenerbahçe camiası da seni çok özleyecek. Belki içimizdeki yerin hiç dolmayacak, ama soz veriyorum ki eşin, evlatların, biricik torunun ve Fenerbahçe’n hiçbir zaman yalnız kalmayacak… Mekanın Cennet Olsun Büyük Başkan…