21 Kasım 2013 Perşembe

GÜNDEM DEGISIR , GERCEK ASLA...


10 Kasıma, yani Ata’mızı özlemle andığımız bu güne, bu sene bir de Fenerbahçe’mizin ezeli rakibiyle maçı denk gelince heyecanımız daha da arttı. Böyle bir maçın böyle bir güne denk gelmeside akıllara Ata’mızın meşhur “Ben sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim” sözünü getirdi. Hal böyle olunca, elbet herkesin bu maçtan beklentisi, önce centilmenlik ve dostluk, sonra da Ata’mıza yakışır bir atmosfer oldu. Bu sınavdan gerek her iki takımın sporcuları, gerekese de Fenerbahçe taraftarı alnın akıyla çıktı diyebiliriz. Bir de sonuç Ata’mızın taraftarı olduğu takımın galibiyetiyle sonuçlanınca biz Fenerbahçe’liller için daha da anlam kazandı, 14. yılına giren bu galibiyet serisi. Ancak ne yazık ki bu duygu dolu günde, sporcuların dostane mücadelesine ve taraftarın günün anlamını da ön plana çıkarttığı muhteşem tribün şovlarına, mağlup takımın yöneticileri attıkları iftirayla gölge düşürdüler. 

Oysa herşey ne güzel başlamıştı. Özellikle Fenerbahçe taraftarı  Ata’sına olan özlemini ve hassasiyetini her 10 Kasım’da olduğu gibi, elinde Türk bayrağı, üzerinde Fenerbahçe formasıyla Anıtkabir’e koşarak göstermişti. O gün binlerce Fenerbahçe’li ülkenin dört bir yanından Ankara’ya Anıtkabir’e oradan otobüslerle, uçaklarla İstanbul’a Şükrü Saraçoğlu Stadına gitmişti. Hem Ankara hem Kadıköy Türk bayrağı ile sarı lacivert formanın uyumuyla rengarenk bir hal almıştı. Kimsenin aklında ne kavga ne gürültü vardı. Tek maksat Ata’yı ziyaret etmek, her sene verdiği sözü tekrar yinelemek ve sonrasında Kadıköy’e gelip Ata’sının takımına destek vermekti. Bunu da layıkıyla, rakibine hiçbir düşmanlık beslemeden yaptı Fenerbahçe taraftarı. Maç başlamadan söylenen Atatürk ve Cumhuriyet marşları rakip taraftarlarca bile takdir toplarken, Türk bayraklarının güzelliğide göz kamaştırıyordu. Tabi yanında ki Fenerbahçe bayraklarıda bu kulübün kuruluş amacını dosta düşmana tekrar hatırlatır nitelikteydi. Tribünlerde ne bir küfür ne bir kin yoktu rakibe karşı, çünkü o gün 10 Kasım’dı.

Ve maç başladı. İlk dakikadan son dakikaya kadar Fenerbahçe’nin oyun anlamında, 14 yıldır alışkın olduğumuz bir üstünlüğü vardı ve beklenildiği üzere sonuçta kaçınılmaz oldu. Ancak burda ki güzel olan, her iki takımın sporcularını da iyi niyetli futbollarıydı ve bundan dolayı tebrik etmek lazım her iki tarafıda. Ayrıca hakem hataları da fazla olmayınca, Fenerbahçe pozisyon vermeden rahat bir maç çıkarttı. Gerçi bu statta hakem hataları ve art niyetli sporcular olsa da, Fenerbahçe 14 yıldır mağlubiyet yüzü görmüyor rakibine karşı ama, yine de görmek çok nasip olmasa da böyle adil bir yönetimle bir derbi izlemek insanların hoşuna gitmiştir diye düşünüyorum. Sonuç olarak maç Emre ve Cristian’ın golleriyle 2-0 sona erdi. Sonra ki manzara da görülmeye değerdi. Fenerbahçe stadının alışılagelmiş tezahuratları ile birlikte iki takım oyuncularının kucaklaşmaları ve formalarıni birbirlerine vermeleri de çok gördüğümüz bir manzara değildi. Ve haliyle mutlu etti tüm futbol severleri. 

Buraya kadar herşey güzeldi. Yenen mutlu, yenilen tebrik etmişti. Birden bu güzelliğı ve adil oyunu hazmedemeyen, 14 yıldır bu statta galibiyet yüzü görmemenin altında ezildiğini düşünen bir rakip yönetici ortaya çıktı ve medyadaki camialarının şakşakçılarıyla birlikte, iftira dolu bir gündem yaratarak Fenerbahçe’nin galibiyetine ve çok alışkın olmadığımız rakip takım oyuncularının centilmenliğine gölge düşürme cürretini gösterdi. Dedi ki “Fenerbahçe’li Cristian Türk bayraklı formamızı şortunun içine soktu ve büyük bir saygısılık yaptı. Hemen ceza almalı” Peki bilmiyormuydu acaba? Dünyadaki futbolcuların yarısından çoğu hemen soyunma odasına gitmeyecek ve sahada kutlama yapacaksa rakibinden aldığı formayı, kaybetmemek veya yere düşürmemek için şortunun yanına sıkıştırır, hatta zaman zaman kendi takım formasını da aynı şekilde taşır üstünde. Elbette bizden iyi biliyordu bunu, ama maksat gol atan Cristian’ı medya önüne atarak futbol gündemini değiştirmekti. Keza bunu becerdi de. Hatta o kadar başarılı oldu ki, keyifle yazacağım bu ay ki derbi hikayemi bana bile değiştirtti. Evet belki maçın keyfini gazetelerde, televizyon programlarında süremedik, ama biz Fenerbahçe’liler 10 Kasım’ı Anıtkabir’de de Fenerbahce stadında da en güzel şekilde yaşadık. Bir de üstüne stadımızda ondördüncü yenilmezlik yaşgünümüzü kutladık. Yani televizyondan bu keyifin yorumlarını dinleyemesekte, gazetelerde okuyamasakta , bizzat yaşadık ve hikayemizi hafızamıza kazıdık. Bu da bize yeter, tıpkı bizim bize yettiğimiz gibi.

Haa! bir de şakşakçı medya ve rakip yöneticilere sözüm olacak. Biz Fenerbahçe camiasıyız, sakın ola ki kendi camialarınızla karıştırmayın. Polise, savcıya, UEFA’ya hatta CAS’a inandırdığınız yalanlara inanıp, Başkanımızı satmadığımız gibi, ki bunu son seçimlerde hepinizin yüzüne tokat gibi vurduk, futbolcumuzu da böyle ucuz bir iftiraya feda etmeyiz. Ne Emre’yi ne Cristian’ı ne de özü sözü bir Gökhan’ı size harcatmayız. Onlar Fenerbahçe’nin zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklı sporcularıdır tıpkı camiadaki tüm amatör ve profesyonel sporcularımız gibi. Ve onları ne sizin çamurlarınız kirletebilir ne de iftiralarınızla onlara zarar verebilirsiniz, çünkü onların zırhı Fenerbahçe taraftarlarıdır. Attığınız hiçbir ok onlara işlemez, bu sebeple boşuna komik duruma düşmeyin ve adil yarışmayı öğrenin. Unutmayın iftiralarla ancak gündemi değiştirebilirsiniz, gerçeği değil!