17 Ağustos 2011 Çarşamba

Geciken Adalet!

Türkiye Futbol Federasyonu, uzun zamandır beklenen kararını nihayet açıkladı. 15 Ağustos akşamüstü yapılan açıklama ile, sezarın hakkı sezara, şampiyonun kupası şampiyona verilmiş oldu. Yani ligler tekrardan tescillendi ve kaldığı yerden devam edecek kararı verilmiş oldu. Her ne kadar karar doğru olsa da, geç bir karar olması sebebiyle, kulüpleri büyük zarara uğrattığı, insanları gereksiz yere strese soktuğu ve taraftarları isyana sürüklediği gün gibi aşikardır diye düşünüyorum.  Ve soruyorum, bu sebeplerden dolayı kulüplerin uğrayacağı zararın, sporda  oluşacak şiddetin ve izleyicilerin güvensizliğinin hesabını kim verecek?

15 Ağustos günü yapılan açıklamada, TFF liglerin kaldığı yerden devam edeceğini açıkladığında, bazı malum niyetli kesimler, isyan ettiyse de, aklı selim, insan haklarına ve adaletin gerekliliğine inanan kişiler verilen kararın doğruluğu konusunda hemfikirlerdi. Çünkü, savcılığın verdiği dosyalar, etik kurulunda ki kanun adamları tarafından şike kararı verilebilmesi için yetersiz bulunmuş ve savcılıktan, varsa diğer dosyalarda talep edilmişti.TFF Başkanı M.Ali Aydınlar'ın ifadesine göre davanın gizliliği gerekçesiyle, istenilen hiçbir belge TFF'nin eline  geçmemiş, davalı kişilerin de savunmalarının alınamaması nedeniyle de doğal olarak, adil bir karar alınamayacağı görülmüş ve iddianamenin yazılması, yani davanın gizlilik kararının kalkmasının beklenmesi kararı alınmıştır. Zaten bu şartlar altında bunun aksi bir karar alınmasıda insan haklarına aykırı bir davranış olurdu.

Her ne kadar karar doğru da olsa, bazı kesimlerin korkusundan diye düşünüyorum, çok geç açıklanmıştır. Davanın gizliliği ilk günden zaten biliniyordu. Bu şartlar altında federasyon yetkililerinin, hiçbir bilgiye sorunsuzca ulaşamayacağınıda, ortamı azıcık görebilen herkes eminim adı kadar iyi biliyordur, ancak nedense ilk başta verilmesi gereken karar, bu zamana kadar ertelenmiş ve ancak şimdi verilebilmiştir. Bunun da malesef, bazı geri dönüşü olmayan sorunlara neden olacağı şimdiden aşikardır. Öncelikle davalı kulüplere, sonrada kamuoyuna ve taraftara birçok telafisi olmayan zararı olacaktır bu geciken kararın.

Davalı kulüpler, bu karar açıklanana kadar hep diken üstünde akibetini bekliyordu, bu sebeple ne transfer yapabildiler, ne de huzurlu bir kamp dönemi geçirebildiler. Özellikle yabancı transferleri, belirsizlikten dolayı yapılamadı, hatta küme düşürülme riski yüzünden 10 yabancılı bir ligden, 3 yabancılı bir lige nasıl geçiş yapılabilir, onun bile hesapları yapılmaya çalışıldı, elde olan yabancıların huzursuzluğu da işin cabasıydı, haliyle böyle bir ortamda kafası bu konularla dolu 18-30 yaş arası gençler de futbola, kampa konsantre olamadı ve belki de bu özellikle Avrupa kupası maçlarında etkisini negatif olarak gösterecek. Anlaşılan yabancı futbolcular zaten elden kaçtı veya gelmekten vazgeçti, bu saatten sonra da gelmek isteyen olurmu bilinmez. Sonuç olarak, davalı kulüpler, sadece kararın geç açıklanmasından dolayı liglere ve kupalara 1-0 yenik başlayacaklar, özellikle de Başkanına anlamsızca bir tutuklama kararı çıkartılan Fenerbahçe Spor Kulübü. Düşünsenize, Avrupa'da oynayan bir futbolcusunuz, zaten çok bilmediğiniz bir lige gelmekten yana endişeniz var, bir de sizi isteyen kulübün Başkanı hapis yatıyor, gidermisiniz o kulübe? Elin yabancısına nasıl anlatırsınız, daha iddianame çıkmadığını, savunmaların bile alınmadığını veya basında ki bilgi kirliliklerini? Adam haklı olarak gelmez.

Gecikmenin getirdiği diğer bir telafisi olmayacak zarar da, kamuoyuna ve taraftarlara verilecek olan zarar. Şu açıklama yapılana kadar, insanlar gerildi, bilgi kirliliklerinden dolayı kafaları karıştı ve en önemlisi kendi hükümlerini vermeye, aksi bir kararı yanlış görmeye başladı. Kim hangi tarafsa, verilecek ters bir karar, haksızlık olarak değerlendirilmeye başlandı, çünkü yandaş basın insanlara varolmayanı varmış ve kesinmiş gibi gösterdi bu bir aylık belirsizlik sürecinde. Halbuki TFF'nin açıklaması önceden yapılmış olsaydı, bilgi kirliliklerinde önü nispeten kesilmiş olurdu ve ligler başlayana kadar, nefret ateşi birazcıkta olsa soğurdu. Şimdi kim, olacak olayların önüne nasıl geçer bilinmez, ama bir gerçek var ki, Allah korusun, bu sebepten canlar yanarsa, sorumlusu, idarecilerdir, art niyetli karar alınması için baskı yapanlardır.

Son olarak şunu söylemek istiyorum ki, doğrusuyla, yanlışıyla adliyenin vereceği kararın beklenmesine karar verilmiştir ve şu an için olabilecek en doğrusu da budur. Keşke daha erken verilseymiş bu karar, ama ne yazık ki verilemedi. Umarım yine gecikmiş olsa da şu an tutklu olan kişilere de daha fazla gecikmeden bu adalet sağlanır ve yargılamalara tutuksuz devam edilir.  Sonuç her ne olursa olsun, taraftarların sakin olması gereklidir diye düşünüyorum, ama  üzülerekte görüyorum ki herkes bir hezeyan ve agresiflik içinde sağa sola  saldırıyor. Bu süreçte taktir toplayan harekette, en çok canı yanan, en büyük haksızlığa uğrayan Fenerbahçe Kulübü ve taraftarında geliyor her zamanki gibi,  olaylara en sağduyulu yine Fenerbahçe camiası yaklaşıyor, herşeye rağmen. Hem de formasıyla Taksim'de gezmesi yasaklanmışken, protesto hakkı Türk Polisi tarafından elinden alınmışken ve terör örgütlerine bile uygulanan insan hakları kendilerine uygulanmazken. Diyeceğim odur ki, büyük kulüp olmak kolay değildir! Büyük kulüp olmak en kötü günde doğru davranmaktır. Kanunlara, herşeye rağmen saygı duymaktır ve hakkını sokaklara dökülerek ararken bile kimseye zarar vermemektir. Tıpkı Fenerbahçe taraftarının  Taksim'de, Metris önünde ve Bağdat Caddesinde yaptığı gibi. Kendilerine sataşılmadığı taktirde, Fenerbahçe taraftarı bir tek Allah'ın kulunu taciz etmemiştir protestoları sırasında, sadece kendi yenen hakkının peşinde koşmuştur. Yani hala anlamayan anlasın ki Fenerbahçe'nin büyüklüğü de bundandır.