22 Temmuz 2011 Cuma

Fragman



Günlerdir, kaliteli(!) medyanın, dürüst(!) geçinen insanların, yargı süreci sonuçlanmışcasına, yazılı, görsel ve dijital ortamlarda yaptığı yorumlar, kestiği cezalar, yediği haklar sonunda bir yerde, bir şekilde Fenerbahçe taraftarını isyan ettirecekti. Beklenen de ilk Kadıköy'de ki maçta oldu ve Shaktar maçı, isyanın başladığı gün oldu. Hiç kimse, bu bir skandaldı, çok ayıp, tüh tüh, vah vah demesin çünkü şiddeti tasvip etmeyen her aklı selim insan bile bu olanların ne kadar içten, doğal ve tahriklere karşı bir isyan olduğunun farkında. İster bana fanatik deyin, isterseniz de vahşi, ama bu maçta statta olanlar adeta benim de duygularımın tercumanıydı ve gerekli olduğunu düşündüğüm bir tepkiydi, çünkü haftalardır yapılan küçük eylemleri tınlayan bile olmamıştı.

Olaya, taraftar sahaya indi, maçı oynatmadı, güvenlik görevlilerine ve basına saldırdı gibi başlıklar atanların gözüyle bakarsak, taraftarı suçlu görmemek elde değil, ancak işin gerçek kısmına bakacak olursak, oradaki 50,000 kişinin, herşeye rağmen tepki gösterdiği kişiler dışında ki kişilere saygısı tüm çıplaklığıyla ortada. Öncelikle şunu belirtelim ki, rakip oyunculara, hakeme, rakip teknik heyete ve kendi sporcularımıza kesinlikle hiçbir darp, sözlü saldırı ve saygısızlık yapılmamıştır. Tepki tamamen bu süreçte taraflı haberler yapan basına, sahaya giren çocuğu hırpalamaya kalkan güvenlik görevlisine ve TV'ler vasıtasıyla devlete ve bu konuyla ilgili birimlerine karşıydı. Aksini anlatacak olan kaliteli(!) medya ve dürüst(!) yazarlara ancak bazı taraflarımızla güler ve geçeriz.

Burada ki eylem de taraftar çok ama çok önemli birşeyin de altını çizdi, tabi anlayana! Bu olanlar olacakların fragmanı.  Eğer bu yargısız infaz süreci devam ederse, Başkanı, dava sonuçlanmadan  medya tarafından onlarca yıl hüküm giydirilirse ve devlet psikolojik işkenceye devam edip, usulsülüğünü sürdürürse, malesef ki, bugün bu statta yapılanlar daha hiçbirşey olacak ve bu taraftar daha da hırçınlaşacak, hakkını sokaklarda arama yoluna başvuracak. Ben de sorumlu bir taraftar olarak, uyarmak istiyorum. Birileri çıkıp yargılayanları şeffaf hale getirsin, herkes neler olup bittiğini, kimin neden suçlandığını resmi mercilerden öğrensin, basının yalan yanlış haberleri durdurulsun, kontrol edilsin ve gereken cezalar verilsin ki halkın güvensizliği, davanın belirsizliği ortadan kalksın. Yoksa bu işin sonu daha da kötüye gider ve sonunda emin olun Türkiye kaybeder.

Fenerbahçe taraftarı, gereği yapılmazsa eğer, izleteceği filmin fragmanını vizyona çıkardı. İsteyen bu uyarıyı ciddiye alır ve aklını başına toplar, istemeyen aynı taraflı tutumuyla yoluna devam eder. Ama herkes bilmeli ki, bu yapılanlar ne siyasettir, ne anarşistliktir, ne de çetecilik, vs'dir. Bu sevdiğinin yenen hakkının, peşine düşen sevgilinin isyanıdır, yani gerekirse canını verme pahasına hak arayışıdır, Başkanına destek hareketidir, Kulübüne sahip çıkmadır. Kimse başka türlü adlandırıpta, iyice dellendirmesin bu taraftarı.

12 Temmuz 2011 Salı

Güvendiğim Dağlara Karmı Yağıyor?

Ligler bitti, şampiyonluklar tescil edildi, bir pazar sabahı bir uyandık, canımız kadar sevdiğimiz Fenerbahçe'mizin, tüm çarklara çomak sokan, şu an yargılandığı yasaların çıkması için en büyük savaşı veren başkanı Aziz Yıldırım'ın gözaltına alındığı haberini aldık. Uyku sersemi duyduğum bu haberi, başta "ifade verip çıkar" diye algılasam da, gün içinde olayın ciddiyetini anlamaya başladım. Yine de adalete ve başkanıma olan güvenimden dolayı, sağduyuyla, rahatlıkla takip etmeye başladım bu gözaltı sürecini. Ta ki Aziz Yıldırım'ın adliye de tutuklama kararı çıkana kadar. İçim de hep, adli merciler en doğru kararı verir, eninde sonunda doğruyu görür fikri varken, şimdi kendi kendime sorgulamaya başladım inançlarımı ve malesef aklımda son olarak şu soru kaldı: "Acaba canımızı, malımızı teslim ettiğimiz yargıya, yani güvendiğim dağlara karmı yağıyor?".

Bundan yıllar önceydi, çok ciddi bir davada, herkesin gerçeği gayet iyi bildiği halde, sonuç beklenenden farklı çıktı ve malesef Türk adaletini o dönemlerde sorgulamaya başladım kendi içimde, ancak babamın, ve büyüklerimin telkiniyle, adaletin eninde sonunda tecelli edeceği inancına varmıştım, o dönem.  Daha sonrasında, o davayı unutmasam da, yargıyı kendi içimde sorgulamayı unutmuştum, ta ki şu an Fenerbahçe başkanının düştüğü şu duruma gelene kadar. Ve şimdi anlıyorum ki o zaman ki verilen karar sonrasında da adalet hala tecelli etmemiş o konuda.

Şimdi, benim için adaletin ikinci sınavı  geldi de çattı. Yine sonucundan emin olduğumu düşündüğüm bir dava var önümde ve bu davanın ilk kısmı malesef benim açımdan hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Fenerbahçe'nin 13 yıllık başkanı, yargılanıyor, hem de kendisinin en büyük desteği verdiği kanun hükümleriyle. Daha bundan birkaç ay önceydi, sporda şiddet yasası tartışılırken en büyük desteği Fenerbahçe Kulübü, Başkanı ve Asbaşkanı veriyordu, aylar sonra her ne olduysa oldu, bu yasadan ilk yargılananlarda bu desteği veren kişiler oldu. Yani diğer bir deyişle bu insanların hiç aklı yok, destek oldukları yasada suç teşkil eden cürmü işlemişler veya, yaptıkları işin suç olduğu yasaya en büyük desteği sağlamışlar. Allah aşkına hiç aklınız alıyormu böyle bir olayı? Hangi aklı evvel bir zihniyettir ki, insanlar, kendilerini asacak darağacını kendi elleriye kursunlar ve asılmayı beklesinler. Hiçbir fikri olmayan bir kişi bile, sadece bu bilgilerle, Fenerbahçe başkanının ve yöneticilerinin suçsuz olduğu kanısına rahatlıkla varabilir.

Adli konulara gelirsek, ortada açıklanan hiçbir belge, delil veya şike olayı yokken, basının verdiği hükümde başlı başına skandaldır. Henüz davası bile açılmamış, iddianamesi bile yazılmamış bir olayda Fenerbahçe'yi küme düşüren, Başkanını yıllarca içerde yatıran kaliteli! Türk medyasıda malesef herzaman ki gibi konu Fenerbahçe olunca sınıfta kalmıştır. Aziz Yıldırım'ın göz altına alındığı günden beri, yapmadığı yalan haber, vermediği sapıkça hüküm kalmayan basında eninde sonunda cezasını çekmelidir diye düşünüyorum. Basın özgürlüğü adı altında en başta başkana, daha sonra da Fenerbahçe taraftarına yaptığı yalan haberlerle adeta psikolojik işkence uygulayan medya ve patronlarıda en yakın zamanda yargı karşısına geçmeli ve verdikleri zararın bedelini ödemelidir. Bu süre içersinde, sağduyulu yaklaşan azınlık medya da ödüllendirilmeli ve yüreklendirilmelidir ki, kendi değerlerini görebilsinler.

Diğer bir rahatsız edici konu da malesef emniyetten geldi. Hastalığı raporlarla belgelenen Aziz Yıldırım'ın anjiyo olmasına rağmen, emniyette ifade alınması için adeta nezarethanede 4 gün geçirmesi tamamen bir skandaldır. Bu konu da, susma hakkını kullanacağı belirtilmesine rağmen, savcılığa sevkedilmek yerine, adeta işkence gibi günlerce emniyet ve hastane arası mekik dokutulan Aziz Yıldırım'ın hayati tehlikesi bile söz konusuydu. Ancak nedeni bilinmez, ısrarla 4 gece tutularak, sözde Aziz Yıldırım'a ve nezdinde Fenerbahçe'ye adeta göz dağı verildi. Eninde sonunda susma hakkıyla birlikte Aziz Yıldırım savcılığa gönderildi ve olan sadece Başkanın sağlına oldu.

Son olarak şunu belirtmek istiyorum ki, ben ve tüm Fenerbahçe'lilerin isyanı yargılanmaya, soruşturmaya değildir. İsyanımız, bunun yapılış şekline ve basına yansıtılmasınadır. Çünkü kanunlar gereği, bu yargının gizli kalma isteğinde bulunulabilir ve Deniz Feneri örneğinde ki gibi gizlilik kollanabilirdi, ama malesef bu talepte reddeldi. Ve yine Başkanımız ifadeye "azılı katil"miş gibi değil adam gibi, davet edilerek veya daha medeni bir şekilde götürulebilirdi. Ama ne yazık ki birileri güç gösterisini Fenerbahçe üstünden yapmak istedi, ama kaybedeceklerini ve gerçekler ortaya çıkınca düşeceği durumu hesaba katamadan. Unutmayın ki Fenerbahçe tarihinin hiçbir döneminde birilerinin oyuncağı olmadı, O sadece Türkiye Cumhuriyetinin neferi oldu ve bu gerçeği hiç kimse de değiştiremeyecek, bedeli Boğaz Köprüsünü yakmak bile olsa.