24 Kasım 2011 Perşembe

MİLLİ REZALET

Türkiye'de dostu düşmanı birleştiren, husumeti bitirip tek yürek olmayı sağlayan tek bir şey varsa, o da vatan ve bayrak sevgisidir. Milli mücadele herşeyin üstünde gelir Türk milleti için. Futbol da bu milletin ortak olarak en büyük zevk aldığı spor ve aktivitedir. Her kahvede, her sokakda, her okulda, her işyerinde kısacası her sosyal alanda, belki de en çok konuşulan konudur futbol. Cebinde parası olmayana, aşk acısı çekene, okulunda başarısız olana, işinden kovulana, bir müddetliğine de olsa dertlerini unutturan tek şeydir,  tuttuğu takımın bir galibiyeti. 

Türk Milli Futbol Takımı vardır bir de, hem formasında en değer verdiğimiz, uğruna canımızı feda ettigimiz bayrağımız vardır, hem de futboldur işte, hani belki de tek sosyal hayatımız olan, dertlerimizi unutturan. Yani bizleri gönül olarak bir araya getiren, tuttuğumuz takımların da üstünde bizi birleştiren yegane takımdır Futbol Milli Takımımız. O'nun için tek yürek oluruz, O'nun için marşlar söyleriz ve O'nun formasını giyen her sporcuya, takımı ne olursa olsun, ayrı bir sevgi ve saygı duyarız. Yani ben bunu büyüklerimden böyle öğrenmiştim, yani ben bunu böyle bilirdim, bugünlere kadar. Gerçi benim için hala Milli Takımım kutsaldır, desteğim ebedidir, ancak üzülerek gördüm ki birileri için artık böyle değilmiş. Neden mi? Gelin hatırlayalım nedenini ve bizi bu duruma nelerin getirdiğini.

Avrupa kupalarına katılmak için çok önemli maçlar vardı önümüzde. 3 Temmuz sabahı, kendisini futbola adamış Başkanımız başta olmak üzere, spor adamları, sporcular ve spor yöneticileri, bir anda özgürlüklerinden yoksun bırakıldıar. Herkes nedenini merak ederken, bu kişilerden bir savunma beklerken, bir anda gizlilik kararı alındı ve herkes olan bitenden bihaber bırakıldı. Bu durum malum güç odaklarının ve kaostan beslenenlerin işine geldi ve malesef bilgi kirlilikleriyle, taraftarların arasına nifak tohumlarını sokmaya başladılar yavaş ve derinden. Tabi insanlarda ister istemez etkilenip, olana, olmayana, ama inanmak istediklerine, aradan seçip, inanmaya başladılar. Bu durum ister istemez, futbolun içindeki her kişide gerginlik, huzursuzluk yarattı. Daha sonra, görevinde daha çok yeni olan, atanmış TFF, iddianamesi bile çıkmamış, gizlilik kararı olan bir davada, açıkça söylemeden, yargısız infazda bulunarak, adaletsiz davranışıyla ikinci bombayıda koymuş oldu, Türk futbolunun üstüne. Yapılan talihsiz açıklamalarda üstüste gelince, haliyle haksızlığa uğrayanlarda gerilmiş oldular.

Bu arada devletin, Türk sporuna(!) kazandırdığı stad olan TT Arena'nın da bu süreçte, bütün milli maçlara ev sahipliği yapması kararı alındı. İlk oynan maçta Fenerbahçe'li Emre'nin hedef alınması, aslında gelecekte olacakları gösteriyordu, üzerinde Ay-Yıldız olan futbolcuya rakip takım oyuncusundan fazla tepki gösterme olayına bir kez de Trabzon Avni Aker'de tanık olmuştuk, ama üzerinden çok zaman geçmişti. Her olayda bire bin katan basınımız nedense Emre'ye yapılan hakaret dolu sözleri görmezden gelerek, bir sonra ki maçta ağzından salyalar saçarak hakaretler yağdıracak güruha da cesaret vermiş oldu. Ve Avrupa Kupalarına katılma yolunda ki en önemli maça gelinmişti. Hırvatistan maçlarına. Maçın ilk ayağı, tabi ki TT Arena'daydı. Opersayon sürecinden ve bu dönemde alınan yanlış kararlardan dolayı, zaten önceden birbirine düşürülmüş olan futbolculardan  kurulu olan bir takımdan oluşuyordu Milli Takımımız. Maça da böyle bir ruhsuzlukla başladılar bu doğru ve beklendiği gibi goller de geldi. Bu durumdan faydalanan ve nefretlerini ortaya çıkarmak için bahane arayan taraftar grubuda, hemen eylemine başladı ve sadece Fenerbahçe'li diye, dakikalarca kalecimiz Volkan'a küfürler savurmaya başladı. Küfürler sırasında, Volkan'ın ne şikeciliği kaldı, ne şerefsizliği ne de burada yazamayacağım şeyleri. Volkan'da bir süre sonra haklı olarak dayanamayıp, döndü ve protesto etti o grubu. Bu da basındaki kaostan beslenenlerin beklediği hareketti! Ve ertesi gün bütün senaryolarını bu hareket üzerine kurdular ve Volkan'a art niyetle saldırmaya başladılar. Ancak yine unuttukları bir konu vardı. Fenerbahçe'nin büyük taraftarı, bu taraftar herşeyi gördü ve futbolcusuna yine sahip çıktı. 

Sonuç olarak, Fenerbahçe taraftarı Volkan'ı bağrına basarak, bu olaydan en az zararla kurtulmasını sağladı. Ancak bu görev, taraftardan önce, temsil ettiği Milli Takımın yöneticilerinindi ve ne yazık ki, TFF yöneticilerinden,  ne bu olayı bir kınama ne de futbolcusuna sahip çıkma eylemi geldi. Hatta tam aksine rövanş maçında ceza Volkan'a kesildi ve Milli Takım kadrosunda yer almadı. Bu basiretsiz hareket yetmiyormuş gibi, üzerine Federasyon'un üst düzey yetkililerinin yaptığı talihsiz Fenerbahçe'yi eleştiren açıklamalarda işin cabası.  Son olarak yazıma Volkan'ın ne kadar doğru olduğu kanıtlanan sözüyle son vermek istiyorum "BİZ BİZE YETERİZ"

7 Kasım 2011 Pazartesi

BAYRAM MESAJI

Kötü günler geçirdiğimiz, şehitler verdiğimiz ve depremlerde birçok canlar kaybettiğimiz, bu talihsiz dönemde, umarım Kurban Bayramı bir nebze de olsa, kötü günleri unutturur hepimize ve beraberinde güzellikleri, adaleti ve mutluluğu getirir ülkemize. 

Tabi bu sene bayramın ilk gününün 6 KASIM'a denk geliyor olması da güzel ve anlamlı bir tesadüf, bu vesile ile Galatasaraylı kardeşlerimizinde Bayramını ayrı bir parantezle kutlamak isterim... ;)

İYI BAYRAMLAR TÜRKIYE

2 Kasım 2011 Çarşamba

Mutlu Yıllar Başkanım....

Büyük Fenerbahçe'nin Büyük Başkanı Yeni Yaşın Beraberinde, Adalet, Özgürlük ve Hakkaniyetide Getirsin.... 








ASLA YALNIZ OLMAYACAKSIN!