24 Temmuz 2012 Salı

HASRET BİTTİ...



Sadece bir farkla Başkan seçildiği gün, tek bir hedefi vardı. Bu hedef Fenerbahçe’yi dünya kulüpleri arasına taşımak ve bilinçli taraftar profiliyle kulübünü büyük bir güç haline getirmekti. Bunu yaparken aklında asla rakiplerinin paçasından aşağı çekmek yoktu, herşeyi “fair play” çerçevesinde yaparak, Türk sporuna da hizmet etmeyi hedefliyordu Aziz Başkan. Ancak hesaba katamadığı veya çok fazla dikkate almadığı öyle bir husus vardı ki, her zaman ayağına dolandı, hatta bir sene boyunca özgürlüğunden etti Başkanı. Ama hiçbir engel ve kendisine karşı kurulan ittifak, yolundan döndüremedi Fenerbahçe’nin Efsane Başkanını. Ve herşeye rağmen O, Fenerbahçe’ye ve Türk Sporuna hizmet etmeye devam ediyor, hiçbir hedefinden taviz vermeden.
İlk başkan seçildiği gün, hemen hemen hiç kimse tahmin etmiyordu, Fenerbahçe’nin başına efsane olacak bir isimin geldiğini. Hatta Ali Şen gibi başarılı bir Başkan’dan kurtuldukları için Fenerbahçe karşıtı medya adeta bayram ediyor ve Aziz Yıldırım’ı destekler mana da yazılar yazıyordu. Ancak malum medyanın bu dost tavrı çok uzun sürmedi, çünkü Aziz Yıldırım inanılmaz bir vizyonla hazırladığı projelerini bir bir hayata geçirmeye başlamıştı. Diğer bir deyişle, uyuyan devi sağlam temeller atarak, yavaş, ama emin adımlarla ayağa kaldırmaya başlamıştı Aziz Yıldırım. Kendi potansiyel gücünü harekete geçirerek, taraftarı lisanslı ürün konusunda bilinçlendirerek ve en önemlisi tesisleşmeye öncelik vererek adeta, Türk Sporuna çağ atlatmaya başladığında, malum medyanın ileri görüşlü kalantorlarıda durumu farkederek Aziz Yıldırım’ın açıklarını aramaya başlamışlardı bile, çünkü bu Fenerbahçe dirilişi, Türk Sporunu ve Devletini adeta asalak gibi sömüren bazı camiaların ipliklerini pazara çıkarır olmuştu. Malesef aramalar bir sonuca ulaşamamış, hiç bir Fenerbahçe neferinde bir açık bulunamamıştı. Hal böyle olunca da saray entrikaları başlamış oldu.
Önce Anadolu’da bir Fenerbahçe düşmanlığı yaratılmaya çalışıldı. Her gittiği şehri kalkındıran Fenerbahçe taraftarı, provoke edilmek suretiyle, kötü gösterilmeye çalışılıyordu. Bu da bazı şehirlerin fanatik taraftarlarına karşı işe yaradı ve bolca istenmeyen olay yaşanmaya başladı. Haliyle medya da bu görüntüleri profesyonelce işleyerek Türk futbolunun kötü çocuğunun adını koymuştu. Buna rağmen Aziz Yıldırım “Fair Play” ruhunun dışına çıkmadan çalışıyordu. O Fenerbahçe’ye düşman olmuş Anadolu kulüplerinin hakkını koruyor, gelirlerinin artması için de ayrı bir uğraş veriyordu. Neden mi? Cevabı çok basitti! Bir Kulüp tek başına ancak biryere kadar güçlenebilirdi, ama yarıştıkları da güçlü olursa, bu hem kaliteyi arttırırdı hem de Türk futbolunun kendisini. Sporun içinde olan herkes durumun oldukça farkındaydı aslında, ama kendi kendine ayakta durabilen, idame edebilen kulüplerin varlığı, rantçı bazı kesimleri rahatsız etmiyor da değildi. Her biri tek başına güçlü olan kulüpler, bu zamana kadar gelmiş düzene çomak sokabilirdi, hatta yıllarca ezildiklerinin ve bunun sebebi olanların farkına da varabilirlerdi. O zaman yeni plan Aziz Yıldırım’ı kötü göstermek olacaktı. Tek yol O’nu yok etmekti.
İlk başta diktatör lakabı takılarak, Aziz Yıldırım kötü gösterilmeye başlandı. Ancak bu basit ithamlarla, hayatını Fenerbahçe ve Türk sporuna adamış bir kişi tabi ki de alaşağı edilemezdi. O zaman, yavaş, ama derinden bir kumpas hazırlığı başladı. Etle tırnağı ayırarak, Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’ye zarar verdiği yalanını kullanarak Aziz Yıldırım yok edilecekti. Bu arada tesisleşme bitmiş, Fenerium’lar para basar hale gelmiş, Fenerbahçe’nin marka değeri inanılmaz artmıştı. Tüm branşlarda şampiyonluklar birbiri ardına geliyor olmuş, inanılmaz bir alt yapı kurulmuş ve bütün branşlarda Avrupa çapında başarılar gelmeye başlamıştı. Olimpiyat oyunlarına en fazla sporcu veren kulüpte Fenerbahçe’ydi. Yani sadece futbol değil tüm branşlarda bir numara olmuştu Fenerbahçe. Bu başarıların da en büyük mimarı Büyük Fenerbahçe Projesini hayata geçiren, her altyapı sporcusunun bile tek tek adını bilen Aziz Yıldırım’dı.Ve bütün bunlara rağmen kurgulanan ve kurgulanması aylar süren operasyonun düğmesine basıldı. 3 Temmuz 2011 günü Fenerbahçe ve Türk Milli Takımları sporcularının Aziz Babaları, komik ithamlar, saçma iddialarla tutuklanarak cezaevine götürüldü. Terörist muamelesi yapılarak tam bir sene hapis yattı, hem de yargılama süreci sırasında.  Orada özgürlüğünden, ailesinden, Fenerbahçe’sinden  yoksun vaziyette sağlık problemleriyle uğraştı. Hayati tehlike bile geçirdi, ancak insafsızlar bunu bile hapiste yatmamak için numara yapıyor diye değerlendirdi. Oysa ki birçok defa benim gibi her stada giden kişi de şahit olmuştur, maçlar sırasında rahatsızlanıp, statta sağlık ekiplerinin kendisine müdahalede bulunduğunu. 
Ama yine de O yılmadı. Tam bir sene sonra, yorgun, bitkin içerden çıktığında yine dimdik ayaktaydı. Herkes işinden gücünden bunalıp en az bir ay yaz tatiline giderken, O sadece bir hafta sonra yine Fenerbahçe’sinin yönetim kurulu toplantısında hazır bulundu. 19.07 tarihinde O’nu yalnız bırakmayan taraftarına sadece merhaba demek için Caddebostan’daydı. Ve orada da hala son sözünün Fenerbahçe olduğunu ve hasretin artık bittiğini müjdeledi onbinlerce taraftara. Bu sözler ve O’nun dimdik ayakta duruşu bile yetti, bir senedir mücadele veren, acı çeken taraftara. Şimdi herkes enerjisini, sinerjisni ve inancını tekrar tazeledi ve mücadele kaldığı yerden devam ediyor. Tek bir farkla, artık Fenerbahçe sporcusu, yöneticisi, taraftarı yetim değil. Başında Efsane Başkanı’yla şimdi daha güçlü, daha inançlı, daha organize. Ha organize demişken, büyüklerimiz yanlış anlamasın Fenerbahçe camiası olarak organize olduk, hakkımızın peşinden koşuyoruz. Eğer bu da suçsa suç işliyoruz hep beraber, cezamızı da çekeriz. Ve şu da unutulmasın her bir Fenerbahçe’linin son sözüde kayıtlara aynı geçer. FENERBAHÇE!
Son olarak! Alışkanlık olmuş bir kere yazımı yine size hitaben birkaç cümleyle bitiriyorum Başkan’ım. Dualarımız kabul oldu ve siz ailenize kavuştunuz. Önce saglığınız,ama sonra hep beraber mücadelemiz devam edecek. Önümüzde ki ilk duruşma da aynı yerde görüşmek üzere diyorum, bu sefer tek bir fark var, adliyeye hep beraber gidip, hakkımız olan masumiyetimizi alıp yine hep beraber döneceğiz inşallah. Ailenizin de gözü aydın, Allah bir daha ayırmasın...