20 Haziran 2012 Çarşamba

KABUSA RAĞMEN FENERBAHÇE...

2 Temmuz gecesi aklımda bambaşka hayaller vardı. Pırıl pırıl kişilerden oluşan, sahada savaşmayı gelenek haline getirmiş, uyumlu bir takımın güçlenerek yeni sezona başlayacağı günü düşündükçe içim kıpır kıpır oluyor, adeta yaz tatiline gitmemek pahasına liglerin bir an önce başlaması için dua ediyordum. Sonra yatağıma yattım ve sabahın ilk ışıklarıyla malum kabus başladı. 
Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya çalkalanıyordu. Fenerbahçe yerden yere vuruluyor, Başkanı, yöneticileri, çalışanları çeşitli senaryolarla yerin dibine sokuluyor, futbolcularının emeğine, alın terine adeta küfür ediliyordu. Bütün sezonu eksiksiz takip etmiş bir kişi olarak bu iftiralara bir dakika bile inanmamıştım tabiki, çünkü futbolcuların sahada verdiği savaşı, rakiplerin galibiyet için harcadığı eforu, bu maçlar sırasında Başkanımın heyecandan rahatsızlandığını ve galibiyet sonrası kravatına göz yaşlarını silişini gözlerimle görmüştüm. Her bir puan emeğin, özverinin ve mücadelenin sonucunda gelmişti. Bunu iftiaraları atanlar, bu iftiraları fırsat haline getirip  kapı kapı kupa dilenenlerde çok çok iyi biliyordu elbet. Ama sporu savaş olarak gördükleri için, “savaşta her yol mübahtır” mentalitesiyle rakiplerinin hakkını gasp etmekten de çekinmiyorlardı. 
Bu iddialarla, çamurlarla, koskoca çınarı yıkabileceklerini sandılar. 13 yılda açılan farkı, Fenerbahçe’nin paçasından aşağı çekerek kapatırız diye düşündüler. Ama taraftarın vereceği maddi manevi desteği, sporcuların yapacağı fedakarlıkları hesaba bile katamadılar. 45 milyon euro gibi bir gelirden yoksun bırakırsak, biz bunları rahat yeneriz, günü kurtarırız diye düşünüp, Avrupa’da ki lobilerini kullanarak vatana ihanet etmekten dahi çekinmediler. Yine de yıkamadılar. Son dakikaya kadar nefesimizi enselerinde hissettiler. Belki yarım puanla önde bitirdiler bir sezonu, ama Fenerbahçe heybetinin altında tüm Türkiye önünde ezilmekten kurtulamadılar. Son düdük çaldığında Onlar kupa sevinci yaşarken, tüm dünyadaki aklı selim kişiler Fenerbahçe’yi alkışlıyorlardı ayakta.
Neden mi? Çünkü Fenerbahçe inanılmaz bir mucizeyi gerçekleştiren dünyada ki tek camiaydı. Ve bu vurdum duymaz ülkede gözünü budaktan sakınmayan insanların tümü bu camia çatısı altında toplanmış, isyan ediyorlardı. Yeri geliyor 45,000 kadın ve çocuk görevi devralıyor stadı dolduruyor, yeri geliyor taraftarlar Feneriumlarda ürün bırakmıyorlardı. Rakip stadlarda Şikeci damgası yerken bile Türkiye’nin en doğusundan batısına her taraftar gururla çubuklu formasını üstünde taşıyor, evinin balkonuna, camına bayrağını asıyordu. Futbolcular da bu sevgi karşısında, kendi emeklerine sahip çıkan taraftarın önünde elinden gelenin fazlasını yapıyor, sakatlık, hastalık dinlemeden her maçta özveriyle mücadele ediyordu. İşte buydu alkışın sebebi. Bu dik duruş elbette ki alkışlanacak ve takdir edilecekti. Sen rakibinin paçasından aşağı çekmek için türlü oyunlar oyna, iftiralar at, Avrupalara gidip mesanetsiz iddialarla karala, hatta bunların karşılığını da alarak rakibine karşı avantaj sağla, sonra hiç ummadığın şekilde rakibin yine senin ensende mücadelesini onuruyla versin, son maça kadar da her yıl olduğu gibi şampiyonluk yarışının içinde olsun. Sizce de bu en büyük alkışı haketmezmi? Eder elbet...
Ancak kabul etmek gerekir ki, bütün yaşananlara karşı dimdik ayakta dursa da, 2 Temmuz gecesi yatıpta, Fenerbahçe’lilerin görmeye başladığı rüyanın bir kabus olmadığını da kimse söyleyemez. Tam bir yıl geçti üstünden ve tarih yine 3 Temmuz’u gösterdiğinde, tek dileğim bu kabustan uyanmak olacaktır, sanki hiçbirşey olmamış, Başkanım hiç tutuklanmamış, Fenerbahçe’m bu badireleri hiç yaşamamış ve ülkem de hala adalet varmış gibi. Olur da yine uyanamazsam bu kabustan, şunu da çok iyi biliyorum ki, geçte olsa her gecenin sonu mutlaka aydınlıktır, güneşin doğması gecikse bile, BAHÇE’de ki FENER bu ülkeyi aydınlatacak ışığa sahiptir. Yeter ki bizler o FENER’e tek yürek olarak, enerji vermeye devam edelim. 
Son olarak... Başkanım, artık klasik oldu biliyorum, ancak ben size olan inancımı ve masumiyetinizi haykırmaktan bıkmadım ve bıkmayacağım. Size olan inancımız ve desteğimiz aratarak devam ediyor. Tek endişemiz saglığınız, siz kendinize iyi bakın, biz yine duruşma günü Çağlayan’da bayraklarımızla sizi bekliyor olacağız ve inşallah bu sefer hep beraber oradan ayrılacağız. Allah Sabır Versin.