En büyük zevkimdi, büyükbabamla birlikte Fenerbahçe maçlarını radyodan dinlemek veya televizyon veriyorsa, tv'den izlemek. Yanyana otururduk koltuğa, babaannem su böğreğimizi çayımızı hazırlar, elimde küçük bayrağımla izlemeye başlardık Fenerbahçe'yi. Büyükbabam, hiç sıkılmadan anlatırdı bana, pozisyonları, sahadaki oyuncuları ve atılan gollerdeki marifetleri. En çokta maçı yaşamasını severdim. Bir de ballandıra ballandıra eski futbolcuları, maçları anlatırdı ki, muhtemelen futbol sevdamın kaynağıda buydu. Çok iyi Fenerbahçe'liydi rahmetli büyükbabam, ancak rakibin de hakkını verirdi, kim iyiyse o kazansın derdi. Öyle maç hikayeleri vardı ki, dinlemekten hiçbir zaman sıkılmadım ve en çokta Lefter'i dinlemişimdir muhtemelen. Bu yüzden hiç izlemesem de, saha da görmesem de, stilinide, sahadaki özelliklerini de çok iyi bilirim Ordinaryus'un. Hatta hikayelerini dinledikten sonra, rüyalarımda aynı sahada, aynı formayı terlettiğim bile olmuştur, Ordinaryus'la. Bana çok asist yapmıştır ve uykumdan birçok kez tebessümle kalkmama vesile olmuştur, hiç sahada izlemediğim efsanemiz. Sonra okul yıllarımda serviste, sınıfta, mahallede girdiğim tartışmalarımın en büyük silahlarından biri de Ordinaryus'tu. Haftayı mağlubiyetle kapatsak bile, büyükbabamın anlattığı hikayelerle rahatça alt edebiliyordum arkadaşlarımı ve tartışmadan hep başım dik, gururla ayrılıyordum.

