



Tam önümüzde, son zamanlarda gördüğüm en nazik ve çocuk sever polis oturuyordu. Eren'e de fazla ilgi gösterince, kafam da bir ampul yandı. Takım sahaya çıktığında, Eren'e sessizce sordum, "oğlum Alex'le resim çektirmek istermisin" diye. Eren'de evet cevabını hiç düşünmeden verdi. Gerisi Eren'in sevimliliği ve sosyalliğine kalmıştı. Kulağına tekrar fısıldayarak, " git polis abiye beni Alex'e götürürmüsün diye sor" dedim. İşin açıkçası çok ümidim de yoktu soracağından, ama ikiletmeden gitti polisin yanına ve sordu. Cevap olumluydu, ancak "baban seninle gelemez, tek başına gelirsen olur" dedi polis memuru. On saniye sonra Eren, polisin elini tutmuş merdivenlerden sahaya iniyordu. Ne yazı ki Alex'e ulaşamadılar, ancak tam içeri gireceği sırada Volkan'ı yakaladılar ve resim çektirebildiler. Eren koşa koşa tribüne döndü ve giderken onlara verdiğim telefonumu bana göstererek "baba Alex kaçtı ama abiyle çektirdim resim" diyerek bana telefonu verdi. O abi Volkan'dı ve oğlum birinci deplasman maçını bir numaralı Fenerbahçe'liyle sahanın içinde resim çektirerek taçlandırdı.

Takım sahaya çıktığında, stad dolmuş ve Saraçoğlu'ndan enstantaneler sunuyordu adeta. Ancak son zamanlarda gördüğüm, akustiği en kötü stattı, Atatürk Stadı. Maça Fenerbahçe iyi başlamasına rağmen, yediğimiz ilk atakta golü yedik. Çok geçmeden Emre'nin bireysel becerisiyle, belki de haftanın golü seçilecek bir golle, beraberliği yakaladık. O dakikadan itibaren statta kimsenin aklına mağlubiyet gelmedi bile. Bir gol daha yedik ve devre 2-1 bitti, ikinci yarı başladığında herkes, takım da Stoch gibi hızlı bir adamı görmek istiyordu, ancak ikinci yarı aynı 11'le başladı. Buca'nın 3. atağıda golle sonuçlanmış ve durum 3-1 olmuştu. Herkes sinirli, stresliydi ancak değişik bir inanç vardı yine de herkeste. Destek daha da fazlalaşmıştı ve takımda daha inançlı oynamaya başlamıştı. Tam o sırada çalınan bir penaltı, maçın döneceğinin işaretiydi. Alex bu sefer alışılmışın dışında kalecinin sağına yuvarladı ve kendisini akıllı sanan kalecinin havadayken ters tarafa bakışları eşliğinde yuvarlanarak kaleyi buldu top. Bir kaç dakika sonra Gökhan Alex ikilisinin artık klasikleşen golü bu sefer Mehmet Alex'ten geldi, anlatmaya gerek bile yok, Galatasaray'a atılan golü gözünün önüne getiren herkes, görmeden golün nasıl olduğunu anlamıştır.
Maç yeni başlamış gibi her iki takım da düzenini aldı ve golden sonra santra vuruşu yapıldı. Oyuna giren Guiza, Fenerbahçe'de hiçbir oyuncunun eksikliğinin hisedilmeyeceğini, ilk girdiği pozisyonda, akıl ve kabiliyet gerektiren golüyle, dosta düşmana gösterdi. Attığı golü gören herkes, formda bir Guiza'nın dünya şampiyonu İspanya'nın kadrosunda tesadüfen yer almadığını, hatırlamış oldu. Bu arada ilk yarı uykusu gelen ve maçın 60. dakikası gibi susayan Eren'de yavaş yavaş deplasman maçının zorluklarını yaşamaya başlamıştı. Çünkü giden bilir, deplasman da maç sırasında büfeler kapalı veya ulaşılamaz olur, açıkan susayan ve tuvaleti gelen beklemek zorundadır, keza Eren'de söylene söylene su içeceği zamanı beklemeye başladı. Gerçi tedbirimizi almıştık ve suları zulalamıştık ancak, sular Eren'in yaramazlığına kurban giderek devre arasında hep beraber suikaste uğradı ve yerlere saçıldı. Neyse ki imdadımıza önümüzde oturan bir bayanla kızı yetişti ve içmedikleri sulardan birini Eren'e verdi, bu vesile ile Eren deplasmandaki taraftar dayanışmasını da yaşamış oldu, zaten o dakikadan yani 80'lerden itibaren de suyu verenin 13-14 yaşlarında ki kızının kucağinda devam etti maçı izlemeye.
Santos'un golü yani 5. golümüz gelince, artık hepimizin heyecanı yerini zafer şarkılarına bırakmıştı, uykusu gelen Eren'de, uykusunu unutup, omuzdan omuza atlayarak marşlar söylemeye başlamıştı. Diğer deplasmanlara göre cok kısa bir süre statta bekletildikten sonra, zafer şarkılarıyla çıktık ve şans eseri bir taksi yakaladık, bindiğimiz dakika da Eren uykuya dalmıştı bile, kendisi ile ilgili yaptığım totemden ve olası bir puan kaybımızda maça gitmesinin mucizeler kalacağından habersiz, Bursa maçında gol diye bağıramamanın acısını çıkartarak tatlı rüyalara dalmıstı Eren'im, hafifte üşümenin neden olduğu elma yanaklarında ki tebessümle birlikte.
Bu güzel deplasman maçımız ve belki de şampiyonluğu getirecek olan, Guiza'nın golü hafızalarımızdan hiç çıkmamak üzere yerini alırken, bu hafta ki tezahuratımız da şu olsun.....
Şampiyonluk inanın şimdi çok yakın
Kupalar Yükselecek ellerimizde
VURUN KIRIN PARÇALAYIN!
Zaman Ayırıp Okuduğunuz İçin Teşekkürler 12 Numara.....