18 Nisan 2011 Pazartesi

Gurur Haftası

Bu hafta başından haftanın sonuna kadar, dolu dolu Fenerbahçemizi yaşadık ve bir kez daha SPOR Kulübü olmamızın, hem de Türkiye'nin bir numarası olmamızın gururuyla yeni haftaya başlama fırsatı yakaladık. Evet adeta tüm Fenerbahçe'lilerin gurur duyduğu, her branşta olduğumuzu ispatladığımız günleri geride bırakırken, sonuçlar da bir o kadar sevindirici oldu.

Öncelikle, sezonun ilk kupasını, her şeye rağmen, getiren potamızın kraliçelerinden başlayalım. Finalde ki isimler belli olduğunda her iki kulüp için de kupa bir kat daha önem arzetmeye başladı, çünkü finalin adı Fenerbahçe- Galatasaray'dı. Yani uzun zamandır hasret kaldığımız, özellikle futbol da ezeli rekabet statüsünden kaldırılmış olan, dünyanın en büyük üç derbisinden biri olarak adlandırılan Fenerbahçe-Galatasaray derbisi, şimdi bir finalle, salonda yaşanacaktı. Tabi bu arada Fenerbahçe'li kızlarımız sezonun ortasında yapılan büyük haksızlıkla, çok fazla kan kaybetmişti, erkek basketbolundan örnek vermek gerekirse, eski efsane Chicago Bulls takımı, birgünde, hemde şampiyonluğa giden yarı final arifesinde Micheal Jordan'ıyla Scottie Pippen'ını kaybetmişti. Veya daha anlaşılır şekilde, Barcelona Messi'den ve Iniesta'dan mahrum kalmıştı. Kızlarımız buna rağmen yılmadı. En azından biz bu ligi alırız ve haksızlığa uğrayan takım arkadaşlarımıza hediye ederiz dedi. Final serisi başladığında ilk iki maç Galatasaray'ın sahasında, sonra ki iki maçta Caferağa'da olacaktı ve lüzumu halinde bir sonraki maç tekrar Abdi İpekçi'de oynanacaktı. Deplasman'da ki ilk iki maç sonucunda her iki takım da birer galibiyet aldı. Deplasman'da alınan, küfürler, hakaretler arasında ki, bir Fenerbahçe galibiyeti, çok büyük avantaj olarak hanemize yazıldı.  Kendi sahamızda ki maçı da rahat bir şekilde kazandık ve son olarak pazar günü Fenerbahçe'miz kupayı almak için tekrar sahaya çıktı. Aslında zorda olsa, maçı bitirmişti kraliçelerimiz ancak Birsel'e verilmeyen bir faul, maçın uzamasına yol açtı. Ama kraliçeler, vazgeçmedi ve işi bir sonraki maça bırakmamakta kararkıldı. Sonuçta da öyle oldu ve Kraliçelerimiz kupalarıyla bir kez daha taçlandırdı Fenerbahçemizi. Günün en önemli mesajını da kupa aldıkları esnada giyidikleri t-shirtle verdiler, tabi anlayana. "HERŞEYE RAĞMEN ŞAMPİYON FENERBAHÇE"

Bu finalin 3. maçı cuma günüydü ve aynı gün iki tane daha çok önemli maçımız vardı. Biri erkek basketbol takımımızın Pınar Karşıyaka ile oynanan ve liderliğimizi sürdürmemiz açısından çok önemli olan maç ve erkek voleybol takımımızın Ziraat Bankasıyla oynadığı yarı final maçı. 3 maçta cuma günü iki saat içinde oynandı ve bitti. Sonuçmu? Tabiki Erkek Basketbol takımımız liderliğini sürdürdü, Voleybolcularımız finale çıktı ve Kraliçelerimiz durumu 2-1'e getirdi, yani 3'te 3 oldu.

Cuma gününden sonra, haftasonunun en merak edilen Fenerbahçe maçına gözler çevrildi, futbol takımımızın maçına. Aslında kimsenin korkusunun olmadığı ve kesin gözüyle baktığı maç, dış unsurlar yuzünden çok zorlu geçti, ancak futbolcularımızın olağanüstü mücadelesi sonucu, son dakikalarda bulduğu gol, şampiyonluk yolunda maç fazlasıyla liderliğe oturmamızı sağladı. Maçın hakeminden tutun da, rakip takım oyuncularına, hocasına kadar herkes adeta, bu maçı çığrından çıkarmaya ant içmişti, keza başardılar da. Hele ki butün Fenerbahçe nefretini, futbolcularına adeta aşılayan Tolunay Kafkas, resmen maçın en çirkin kişisiydi. 45. saniye verilmeyen penaltı, Lugano'nun her korner atışında uğradığı saldırılar ve Niang'a yapılan penaltının ardından neden tekme yedin dercesine hakemden gördüğü sarı kart ve cezalı duruma düşmesi ve ertesi hafta kesin oynamasın diye cezalı duruma düşmesine rağmen işi garantiye almak adına Niang'ın sakatlanması için atılan tekmeler sonrasında sedyeyle sahayı terk etmesi, tam da rakip takımın ve ona bu görevi verenlerin başarısı olarak hanelerine yazılacakken. Her ne pahasına olursa olsun, düdük çalana kadar mücadeleyi bırakmamakta kararlı olan futbolculardan Stoch sahneye çıktı ve şutunu çekti, direkten dönen topu da Santos boş kaleye yuvarlayarak, isterseniz 11 futbolcuyu sakatlayın çıkar diğer 11 futbolcu bu maçı alır mesajını verdi, dosta düşmana. Olası bir primden olan rakip takım futbolcuları ve teknik ekibi de son dakika golünün ardından soğuk su içmek yerine, benim geçen hafta 3.5 yaşında ki oğulumla bulunduğum ve daha birçok çocuğun da yer aldığı tribunlere saldırmayı, tabure fırlatmayı tercih ettiler. İzlerken şükrettim ki bu hafta maça gitmemişim ve Eren'i de götürmemişim.. Allah muhafaza yanlışlıkla o tabure oğluma denk gelmiş olsaydı, orada beni ne polis tutabilirdi ne de sağduyulu yöneticilerimiz. Bu aslında birtek benim için de geçerli değil, herhangi bir küçük yaştaki çocuğa veya taraftara da zarar verseydi o tabure, Tolunay ve ekibinin başına gelecekleri düşünmek bile istemiyorum. Tolunay'cığım bil ki orada isabetsiz atışınız sizi kurtardı, belki olası bir primden oldunuz ama dua edin ki dünya da en son uğraşılacak taraftardan şansınız eseri, kimsenin başına birşey gelmediği için kurtuldunuz.

Sonuç olarak, her oyuna, her kumpasa rağmen bu hafta bir kupa kaldırdık ve 3 tane daha kaldırmak için mücadelemize devam ediyoruz.  Şampiyon olurmuyuz olamazmıyız bilinmez, ama aklı selim herkes, hemfikir ki bu senenin şampiyonu FENERBAHÇE'dir. Hak eden Fenerbahçe'dir ve elbet şampiyonlukta ki rakibimizin karşısına talimat almamış sadece şerefi için oynayan takımlar da çıkacaktır, işte o gün akla kara ortaya çıkacaktır... Son sözümde Fenerbahçeli sporculara... Siz böyle oynadığınız sürece, mağlubiyetten de, üstünuze oynanan oyunlardan da korkmayın, sonunda kumpasçılar hasbel kader kazansa da, biz taraftarlar her zaman HELAL HÜZÜNLERİ HARAM SEVİNÇLERE tercih etmişizdir. Ama inanıyorum ki bu sene HELAL SEVİNÇ yaşayacağız ve yine tüm Türkiye Fenerbahçe marşlarıyla inleyecek...


Unutmayın Alex henüz en güzel golünü atmadı.........

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder