Selçuk Yula’yı ilk kez stadyumda, Fenerbahçe forması ile izlediğimde 7 veya 8 yaşındaydım. Zaten sadece iki kere nasip oldu kendisini formamızla canlı canlı izlemek. Bir kaç kere de Sarıyer ve Milli formayla Ankara’da izledim büyük futbolcuyu. Tahmin edileceği üzerede neredeyse daha dünmüş gibi hatırladığım gollerini de televizyondan izledim büyük golcünün. Bir de radyodan dinlerdik tabi Fenerbahçe maçlarını. Ve Selçuk Yula’ya top geldiğinde hep spikerin sesi daha heyecanlı ve yüksek çıkardı. Hatta bir defasında, hafta içi oynanan bir kupa maçını derste gizli gizli radyoyla dinlerken Selçuk’un golüyle ayağa fırlamam sonucu ceza aldığımı bile hatırlıyorum. Hem radyomu kaptırmıştım öğretmene, hem de sınıftan atılmıştım. Bir de üstüne, öğretmene, “sınıftan atıyorsunuz bari radyomuda verin, maçı dinleyeyim” deyince sınıfta ki kahkayı ve öğretmenimin peşimden koşuşunu hiç unutmuyorum. Mahalle maçlarında da hep ismi geçerdi Selçuk Yula’nın. Özellikle penaltı atışlarında Fenerbahçe’li olmayanlar bile Selçuk gibi vuracağım derdi. Dedemle maç muhabbetlerinde, hep o anlatırdı ben dinlerdim, ama arada bende Lefter’e karşılık birşeyler anlatmak istediğimde Selçuk’un golleriyle başlardım cümleme. O da onaylayan ifadelerle dinlerdi beni. İşte o zamanda kendimi futbol uleması zannederdim. Ama Sarıyer’e transfer olduğunda kendisine bozulmadım da değil. Ta ki ilk Fenerbahçe Sarıyer maçında bize gol atana kadar. O golü attıktan sonraki üzüntüsünü görünce kendisine olan kızgınlığım birden tekrar hayranlığa dönüşmüştü. Ve tahminimce ilk o gün anlamıştım profesyonellikle, Fenerbahçe sevgisi arasında ki ince çizgiyi. Ve benim hiçbir zaman profesyonel bir futbolcu olamayacağımı. Gerçi bence Selçuk Yula’da iyi bir profesyonel olamamıştı hiçbir zaman. Sarıyer’den sonra Fenerbahçe’nin ezeli rakibine gitmek zorunda kalmış ancak, futbol hayatı pahasına o kulüpte yapamayacağını açıkça söyleyip ayrılmıştı o kulüpten. Bence bu da en büyük ispatıydı Fenerbahçe’liliğinin profesyonelliğinin çok önünde oluşunun. Ve sonra Fenerbahçe’ye hizmet etmeye devam etti Selçuk Yula, yazılarıyla ve televizyoncu kimliğiyle.
Ben de futbolculuk sonrası spor yorumculuğu ile daha da iyi tanıdım büyük Fenerbahçe’liyi. Doğruları hiç yılmadan, eğilmeden, bükülmeden delikanlıca her ortamda söylemekten çekinmedi Selçuk Yula. Bazen işine mal oldu, bazen hakaretlere maruz kaldı bu sebepten, ama hep doğrudan yana oldu. Hele ki 3 Temmuz sürecinde, televizyonlar cesaret edemedi onun açığa çıkardığı gerçekleri yayınlamaya. Bir kaç Fenerbahçe’li cesur yürekten biriydi. Kendisi gibi Fenerbahçe taraftarının sevgisini kazanan ne kaptanlar, ne delikanlı geçinenler “u” dönüşü yaptı bu süreçte, ama Selçuk Yula yapmadı. Her ortamda Fenerbahçe’sinin haklılığını, kendi sonunu düşünmeden savundu. Belki de sağlını en çok bu dönemde ihmal etti. Fenerbahçe’nin uğradığı haksızlıklara üzüntüsü belki de güçsüz düşürdü ve tetikledi kalp rahatsızlığını. Sebebi her neyse, çok erken kopardı bizlerden büyük Fenerbahçe’liyi. Daha bizlere futbol konusunda öğreteceği çok teknik konu vardı. Hiç kimsenin maç sonu yorumu O’nunkiler gibi olmuyor bizler için. Yazdığı yazıları okurken ki heyecanımın sebebi O’nun o yazıları içten yazdığını bilmemdi. Kaç kişi kaldı ki O’nun gibi yürekten yazan, konuşan ve Fenerbahçe’yi karşılıksızca seven, Türk medyasında? Bence bir elin parmaklarını geçmez bu sayı. Ve en önemlisi bu profesyonel dünyada çok fazla da görmeyiz Selçuk Yula gibisini. Bu sebeple tüm Fenerbahçe’lilerden ricam şu ki gönülden Fenerbahçe’li olan oyuncularımıza, yazarlarımıza, eski ve yeni yöneticilerimize herzamankinden daha fazla sahip çıkalım. Çıkalım ki Lefter’ler, Serkan Acar’lar, Selçuk Yula’lar daha fazla yetişsin camiamızda. Bu sayede hiç sırtımız yere gelmesin.
Selçuk Abi! Belki aramızdan bedenen ayrıldın, ama biliyorum ki ruhen hala aramızdasın ve Fenerbahçe’yi korumaya, kollamaya devam ediyorsun. Hani Salzburg maçında dediler ya Fenerbahçe’yi melekler korudu diye, eğer doğruysa o melek sendin, Lefter Babaydı ve oradaki tüm Fenerbahçe’lilerdi. Daha bu sene Kadıköy’e maça gidemedim, ama ilk gittiğimde maç öncesi Kalamış’ta biliyorum ki gözlerim seni arayacak. Seninle birkaç kere ettiğimiz sohbetler gelecek aklıma, senin mütevaziliğini hatırlayacağım. Belki o an sen orada olmayacaksın, ama tezahuratta senin adın geçtiği anda gözlerimden yaşlar akacak ve hıçkıra hıçkıra söyleyeceğim “Kalemizde Ivancevic Var, Geri Dörtlü Çelikten Duvar, Orta Saha Hepsi Canavar, İleride SELÇUK YULA Var” tezahuratını. Mekanın Cennet olsun büyük golcü büyük insan. Belki Fenerbahçe için artık tezahuratta ki gibi her cephede “ileride” olamayacaksın ama artık o son cümleyi şöyle söyleyeceğiz “KALBİMİZDE SELÇUK YULA VAR”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder