Son olarak şunu belirtmek istiyorum ki, benim yeni yıla girerken dileğim geçen yıl dilediğimle aynı oldu. Yine adaleti, hakkaniyeti ve doğruların ortaya çıkmasını diledim. Ve bu dileklerim gerçekleşene kadar da yeni bir dileğim olmayacak. Umarım 2014’de tüm mağdurlar kaybettikleri haklarına kavuşurlar, onların yerine adaleti yanıltanlar, kumpaslar içinde olanlar ve hak yiyenler cezalarını çekerler. Bu sayede ülkemiz tekrar güvenle yaşanılan eski günlerine döner. Ve tabiki dilerim ki Fenerbahçe’nin haklılığı tüm dünyaya yargımız tarafından ilan edilir ve itibarı UEFA tarafından tekrar iade edilir. Aksi takdirde UEFA’da ki bu şaibe ancak kendisini ve yönetenlerini bitirir. Herkese güzel bir yıl diliyorum.
25 Aralık 2013 Çarşamba
YENİ YIL ESKİ DİLEK
Ligin ilk yarısı bitti. Fenerbahçe hatırı sayılır bir puan farkıyla ilk yarıyı lider tamamladı. Ancak nedendir bilinmez, değerli basınımızda bu başarıdan pek bahseden yok. Ne mahşerin 4 atlısının golleri, ne kanatlardaki Gökhan ve Caner’in insanüstü istatistikleri, ne de maçın son dakikasına kadar mücadele eden takımın özverisi kimsenin dikkatini çekmiyor. Hatta bu istikrar takdir edilmediği gibi, bazıları tarafından ligin ikinci yarısında, Fenerbahçe’nin rakiplerinden daha fazla puan kaybedeceği öngörülüyor. Bu öngörüler ister istemez insanın aklına bazı soruları getirmiyor da değil hani. İşte bu sebeple, yeni yıla girerken adet üzerine tutulan dileklerde, benim için sağlık, mutluluk, paranın önünde ülkemde adalet olması ilk sırada yer alıyor.
Ligin ilk yarısıyla birlikte, acısı tatlısıyla kocaman bir yılı da geride bıraktık. Geçen yıla girerken dilediklerimizin birçoğunu ne yazık ki, gerçekleşmediği için bu yıla girerkende dilemek zorunda kaldık. Bunların başında Fenerbahçe’ye yapılan haksızlıkların adli ve futbol mercileri tarafından da görülmesi geliyordu. Ama ne yazık ki özellikle Avrupa futbolunu yönetenler, olan biteni araştırmadan bir fezleke üzerine karar aldılar ve belki de yüzyılın en büyük skandalına imza attılar. Bu da şu anda Fenerbahçe’nin iki kocaman senesine mal oluyor ne yazık ki. Ve bizler yeni yıl yeni umut diyerek 2014’e girerken de aynı dilekte bulunduk. Umarım bu sefer dileklerimiz gerçekleşir ve yeni yıl bize adaletiyle ve huzuruyla birlikte gelmiş olur. Çünkü ancak böyle çıkar Türk futbolu karanlıktan aydınlığa.
Tabi bir de, muhteşem(!) basınımızın müthiş(!) tespitleri söz konusu. Bunun düzelmesi için bir dilekte bulunmadım bu yıla girerkende, çünkü olmayacak duaya amin deme gibi bir yapıya sahip değilim ve medyada kötülere hizmet edenlerin hiçbir zaman bitmeyeceğini bilecek kadar da aklım çalışıyor çok şükür. Bu sebeple yeni yıl için dileğim, basınımızda iyilerin sayısının kötülere oranla daha da artması olabilir ancak. Düşünsenize öyle bir basına sahibiz ki, bir takım ligin ilk yarısını, rakiplere oranla çok daha güzel bir futbolla, kalite farkıyla ve iyi performansla açık ara önde tamamlıyor, ama onlar, ligin ikinci yarısında, o takımın rakiplerinden fazla puan kaybederek şampiyon olamayacağını öngörüyor. Hiçbir şekilde açıklayamadıkları bu öngörüyü de yandaşları ayakta alkışlıyor. Ve bir Allah’ın kulu sormuyor bu zatlara, “dayanağınız ne?” “Bildiğiniz birşey mi var?” diye. Bizim gibi tek tük soranlarda görmezden gelinerek soruların üstü örtülüyor, tıpkı sözde şike davasında gerçek suçluların delillerinin örtüldüğü, görmezden gelindiği gibi. Bakalım ligin ikinci yarısı bizlere ne gösterecek. Ne gibi adaletsizliklere maruz kalacak Fenerbahçe? Veya nasıl bir kumpas kurulacak yine paçamızdan çekilmek için. Hep beraber yaşayıp göreceğiz.
Ama benim içim yine de rahat doğrusunu söylemek gerekirse. Sahada akıtılan terden de harcanan emekten de çok umutluyum ben. Oyuncularımız her türlü haksızlığa, sahada özveriyle oynayarak cevap veriyorlar. Bir istikrarda yakladılar ve kazanmayı adet haline getirdiler. İşler böyle olunca , hakem hataları olamadan takımın puan kaybetme olasılığıda çok düşük gözüküyor. Ancak Beşiktaş ve Karabük maçlarında ki gibi verilmeyen goller olursa tabi sonuç ne olur bilemeyiz. Ancak ilk yarıyı bunlara rağmen açık ara önde tamamladık ve inanıyorum ki ligide yine açık ara önde tamamlayacağız. Bunun yanı sıra camiamızın saha dışındaki kenetlenmiş görüntüsünü de gelecek olan zaferlerin diğer bir habercisi olarak görüyorum. Olağanüstü kongrede çıkan farklı sonuç, sporcuların soyuma odalarında verdiği “Biz Bir Aileyiz” pozu ve yaz kış, kadın erkek demeden taraftarın doldurduğu tribünler inanmışlığın ve kenetlenmenin ispatıdır diye düşünüyorum. Bu birliktelik inanıyorum ki Fenerbahçe’ye şampiyonluklardan daha fazlasını getirecek, daha doğrusu şampiyonluktan daha önemli olan adaleti getirecek ve gerçekleri birbir insanların gözünün önüne serecek.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum ki, benim yeni yıla girerken dileğim geçen yıl dilediğimle aynı oldu. Yine adaleti, hakkaniyeti ve doğruların ortaya çıkmasını diledim. Ve bu dileklerim gerçekleşene kadar da yeni bir dileğim olmayacak. Umarım 2014’de tüm mağdurlar kaybettikleri haklarına kavuşurlar, onların yerine adaleti yanıltanlar, kumpaslar içinde olanlar ve hak yiyenler cezalarını çekerler. Bu sayede ülkemiz tekrar güvenle yaşanılan eski günlerine döner. Ve tabiki dilerim ki Fenerbahçe’nin haklılığı tüm dünyaya yargımız tarafından ilan edilir ve itibarı UEFA tarafından tekrar iade edilir. Aksi takdirde UEFA’da ki bu şaibe ancak kendisini ve yönetenlerini bitirir. Herkese güzel bir yıl diliyorum.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum ki, benim yeni yıla girerken dileğim geçen yıl dilediğimle aynı oldu. Yine adaleti, hakkaniyeti ve doğruların ortaya çıkmasını diledim. Ve bu dileklerim gerçekleşene kadar da yeni bir dileğim olmayacak. Umarım 2014’de tüm mağdurlar kaybettikleri haklarına kavuşurlar, onların yerine adaleti yanıltanlar, kumpaslar içinde olanlar ve hak yiyenler cezalarını çekerler. Bu sayede ülkemiz tekrar güvenle yaşanılan eski günlerine döner. Ve tabiki dilerim ki Fenerbahçe’nin haklılığı tüm dünyaya yargımız tarafından ilan edilir ve itibarı UEFA tarafından tekrar iade edilir. Aksi takdirde UEFA’da ki bu şaibe ancak kendisini ve yönetenlerini bitirir. Herkese güzel bir yıl diliyorum.
5 Aralık 2013 Perşembe
EREN & KEREM
ONLAR SEÇİMLERİNİ ÇOKTAN YAPTILAR...
ÇUBUKLU FORMA RÜYALARI,
FENERBAHÇE SEVDALARI OLDU...
...VE SON SÖZLERİ HERZAMAN
FENERBAHÇE
BU SAYEDE HAYATA 1-0 ÖNDE BAŞLADILAR
21 Kasım 2013 Perşembe
GÜNDEM DEGISIR , GERCEK ASLA...
10 Kasıma, yani Ata’mızı özlemle andığımız bu güne, bu sene bir de Fenerbahçe’mizin ezeli rakibiyle maçı denk gelince heyecanımız daha da arttı. Böyle bir maçın böyle bir güne denk gelmeside akıllara Ata’mızın meşhur “Ben sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim” sözünü getirdi. Hal böyle olunca, elbet herkesin bu maçtan beklentisi, önce centilmenlik ve dostluk, sonra da Ata’mıza yakışır bir atmosfer oldu. Bu sınavdan gerek her iki takımın sporcuları, gerekese de Fenerbahçe taraftarı alnın akıyla çıktı diyebiliriz. Bir de sonuç Ata’mızın taraftarı olduğu takımın galibiyetiyle sonuçlanınca biz Fenerbahçe’liller için daha da anlam kazandı, 14. yılına giren bu galibiyet serisi. Ancak ne yazık ki bu duygu dolu günde, sporcuların dostane mücadelesine ve taraftarın günün anlamını da ön plana çıkarttığı muhteşem tribün şovlarına, mağlup takımın yöneticileri attıkları iftirayla gölge düşürdüler.
Haa! bir de şakşakçı medya ve rakip yöneticilere sözüm olacak. Biz Fenerbahçe camiasıyız, sakın ola ki kendi camialarınızla karıştırmayın. Polise, savcıya, UEFA’ya hatta CAS’a inandırdığınız yalanlara inanıp, Başkanımızı satmadığımız gibi, ki bunu son seçimlerde hepinizin yüzüne tokat gibi vurduk, futbolcumuzu da böyle ucuz bir iftiraya feda etmeyiz. Ne Emre’yi ne Cristian’ı ne de özü sözü bir Gökhan’ı size harcatmayız. Onlar Fenerbahçe’nin zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklı sporcularıdır tıpkı camiadaki tüm amatör ve profesyonel sporcularımız gibi. Ve onları ne sizin çamurlarınız kirletebilir ne de iftiralarınızla onlara zarar verebilirsiniz, çünkü onların zırhı Fenerbahçe taraftarlarıdır. Attığınız hiçbir ok onlara işlemez, bu sebeple boşuna komik duruma düşmeyin ve adil yarışmayı öğrenin. Unutmayın iftiralarla ancak gündemi değiştirebilirsiniz, gerçeği değil!
23 Ekim 2013 Çarşamba
KORKMADAN YÜRÜYORUZ...
Ne seçim dönemi, ne yargıtay kararı stresi durduramıyor Fenerbahçe takımlarını. Futboldan, amatör branşlara kadar hepsi Fenerbahçe’li olmanın bilincinde takım ve arkadaşlık ruhuyla mücadelelerine devam ediyor. Daha sezon yeni başladı sayılsada kupalar gelmeye başladı bile. Basketbolda kadınlarda ve erkeklerde gelen Cumhubaşkanlığı kupaları hepimizin göğüsünü kabartırken, esas sevindirici olan güzel oyunlardı. Hele ki Obradovic’in taktik zekası, ortalama bir basketbol izleyicisinin bile dikkatini çekecek kadar yüksekti. Bu da gelecek için çok büyük hedefler koymamız gerektiğinin habercisiydi. Avrupa’da kazanılan ilk maç, Efes’e atılan fark bu sezonun her dalda favorisi olduğunu gösterdi Fenerbahçe Ülker’in. Kadınlarda da keza aynı, geçtiğimiz yıllarda ucundan dönülen başarılara artık bu sene ulaşılabilir izlenimi verdi Kraliçelerimiz. Ama en büyük kitlelerin gözbebeği olan futbola gelince ne yazık ki kalbimiz biraz buruk.
23 Eylül 2013 Pazartesi
OLAĞANÜSTÜ KONGRE...
Atılan iftiralar, üzerimize oynanan oyunlar sonucunda UEFA’dan çıkan Avrupa’dan men cezasını ne yazık ki CAS’ta onadı ve Yönetim Kurulumuz bu sebepten dolayı Olağanüstü Kongre kararı aldı. Şimdi herkes merakla bu kongrede aday olacak isimleri bekliyor. Bu seçimle ilgili, bir Fenerbahçe’li olarak benim için çok rahat çünkü biliyorum ki Fenerbahçe Kongre Üyeleri yaşanan her hadiseyi bir bir takip ederek, gerçeklerin farkında olarak sandığa gelecek ve en doğru adayı Başkanlık için onurlandıracak. Bu süreçte bütün Başkan adaylarımıza başarılar diliyorum ve nacizane olarak Kongre Üyelerine, önceki yönetimi eleştirmek yerine Başkan seçilmeleri halinde neler yapacaklarıyla ilgili projelerini anlatmalarını tavsiye ediyorum.
Sonuç olarak, önümüzde Fenerbahçe’nin geleceğini ciddi şekilde ilgilendiren bir seçim var. Aday olacak her Kongre Üyemizde birbirinden değerli. Sonucunda kim kazanır kim kaybeder bilmiyoruz, ama Kongre Üyelerinin en doğru kararı verceğine olan inancım da tam. Umarım sonunda Fenerbahçe’nin kazandığı bir kongre geçiririz ve hep beraber elimizden geldiğince Başkanımıza tek yürek yardımcı oluruz. Önce iftiralardan kendimizi kurtarır, atılan çamuru üstümüzden temizleriz, sonra da Büyük Fenerbahçe yürüyüşümüze kaldığımız yerden devam ederiz. Unutmayalım ki iki kupaya sokmayarak veya iftira atarak koskoca bir camiayı küçültemezler, ama biz davamıza sahip çıkmazsak gerçekler ortaya çıktığında bizim sokağa çıkacak yüzümüz olmaz. Bu sebeple inandığımız Fenerbahçe’mize Başkanımızla birlikte sahip çıkalım, duruşumuzla Türkiye Cumhuriyet’inin gururu olmaya devam edelim. Kurtuluş Savaşındaki gibi, Milli davalardaki gibi, yani Fenerbahçe gibi...
23 Ağustos 2013 Cuma
KALBİMİZDE SELÇUK YULA VAR
Bu aralar hayat biz Fenerbahçe’lilere çok da adil davranmıyor, tıpkı 3 Temmuz’dan beri davranmayan bazı kurumlar gibi. Haksızlıklarla boğuşurken, bir de üstüne camiamızın değerli isimlerinin vefat haberlerini alınca, hayat gerçekten çekilmez bir hal alıyor. Hüngür hüngür ağladımız Lefter’imizin vefatının ardından yazdıklarımı, şimdi de ne yazık ki bir başka efsanemiz için yazıyorum. Lefter’i izlemek nasip olmamıştı, ama dedemden, rüyalarımda O’nunla aynı sahaya çıkacak kadar çok dinlemiştim kendisini ve daha da önemlisi insanlığını ve Fenerbahçe’liliğini. Allah gani gani rahmet eylesin, gerçekten hala yokluğununu fazlasıyla hissediyor camiamız. Ve Selçuk Yula. O da benim çıplak gözle defalarca stadyumda izlediğim, gördüğüm efsanem. Kötü dakikalarda takımın kurtarıcısı, penaltıcıların, golcülerin kralı, daha da önemlisi kötü günde bile Fenerbahçe’sinin arkasında dimdik durabilen nadir insanlardan biri. Ne yazık ki O’nu da kaybettik.
Selçuk Yula’yı ilk kez stadyumda, Fenerbahçe forması ile izlediğimde 7 veya 8 yaşındaydım. Zaten sadece iki kere nasip oldu kendisini formamızla canlı canlı izlemek. Bir kaç kere de Sarıyer ve Milli formayla Ankara’da izledim büyük futbolcuyu. Tahmin edileceği üzerede neredeyse daha dünmüş gibi hatırladığım gollerini de televizyondan izledim büyük golcünün. Bir de radyodan dinlerdik tabi Fenerbahçe maçlarını. Ve Selçuk Yula’ya top geldiğinde hep spikerin sesi daha heyecanlı ve yüksek çıkardı. Hatta bir defasında, hafta içi oynanan bir kupa maçını derste gizli gizli radyoyla dinlerken Selçuk’un golüyle ayağa fırlamam sonucu ceza aldığımı bile hatırlıyorum. Hem radyomu kaptırmıştım öğretmene, hem de sınıftan atılmıştım. Bir de üstüne, öğretmene, “sınıftan atıyorsunuz bari radyomuda verin, maçı dinleyeyim” deyince sınıfta ki kahkayı ve öğretmenimin peşimden koşuşunu hiç unutmuyorum. Mahalle maçlarında da hep ismi geçerdi Selçuk Yula’nın. Özellikle penaltı atışlarında Fenerbahçe’li olmayanlar bile Selçuk gibi vuracağım derdi. Dedemle maç muhabbetlerinde, hep o anlatırdı ben dinlerdim, ama arada bende Lefter’e karşılık birşeyler anlatmak istediğimde Selçuk’un golleriyle başlardım cümleme. O da onaylayan ifadelerle dinlerdi beni. İşte o zamanda kendimi futbol uleması zannederdim. Ama Sarıyer’e transfer olduğunda kendisine bozulmadım da değil. Ta ki ilk Fenerbahçe Sarıyer maçında bize gol atana kadar. O golü attıktan sonraki üzüntüsünü görünce kendisine olan kızgınlığım birden tekrar hayranlığa dönüşmüştü. Ve tahminimce ilk o gün anlamıştım profesyonellikle, Fenerbahçe sevgisi arasında ki ince çizgiyi. Ve benim hiçbir zaman profesyonel bir futbolcu olamayacağımı. Gerçi bence Selçuk Yula’da iyi bir profesyonel olamamıştı hiçbir zaman. Sarıyer’den sonra Fenerbahçe’nin ezeli rakibine gitmek zorunda kalmış ancak, futbol hayatı pahasına o kulüpte yapamayacağını açıkça söyleyip ayrılmıştı o kulüpten. Bence bu da en büyük ispatıydı Fenerbahçe’liliğinin profesyonelliğinin çok önünde oluşunun. Ve sonra Fenerbahçe’ye hizmet etmeye devam etti Selçuk Yula, yazılarıyla ve televizyoncu kimliğiyle.
Ben de futbolculuk sonrası spor yorumculuğu ile daha da iyi tanıdım büyük Fenerbahçe’liyi. Doğruları hiç yılmadan, eğilmeden, bükülmeden delikanlıca her ortamda söylemekten çekinmedi Selçuk Yula. Bazen işine mal oldu, bazen hakaretlere maruz kaldı bu sebepten, ama hep doğrudan yana oldu. Hele ki 3 Temmuz sürecinde, televizyonlar cesaret edemedi onun açığa çıkardığı gerçekleri yayınlamaya. Bir kaç Fenerbahçe’li cesur yürekten biriydi. Kendisi gibi Fenerbahçe taraftarının sevgisini kazanan ne kaptanlar, ne delikanlı geçinenler “u” dönüşü yaptı bu süreçte, ama Selçuk Yula yapmadı. Her ortamda Fenerbahçe’sinin haklılığını, kendi sonunu düşünmeden savundu. Belki de sağlını en çok bu dönemde ihmal etti. Fenerbahçe’nin uğradığı haksızlıklara üzüntüsü belki de güçsüz düşürdü ve tetikledi kalp rahatsızlığını. Sebebi her neyse, çok erken kopardı bizlerden büyük Fenerbahçe’liyi. Daha bizlere futbol konusunda öğreteceği çok teknik konu vardı. Hiç kimsenin maç sonu yorumu O’nunkiler gibi olmuyor bizler için. Yazdığı yazıları okurken ki heyecanımın sebebi O’nun o yazıları içten yazdığını bilmemdi. Kaç kişi kaldı ki O’nun gibi yürekten yazan, konuşan ve Fenerbahçe’yi karşılıksızca seven, Türk medyasında? Bence bir elin parmaklarını geçmez bu sayı. Ve en önemlisi bu profesyonel dünyada çok fazla da görmeyiz Selçuk Yula gibisini. Bu sebeple tüm Fenerbahçe’lilerden ricam şu ki gönülden Fenerbahçe’li olan oyuncularımıza, yazarlarımıza, eski ve yeni yöneticilerimize herzamankinden daha fazla sahip çıkalım. Çıkalım ki Lefter’ler, Serkan Acar’lar, Selçuk Yula’lar daha fazla yetişsin camiamızda. Bu sayede hiç sırtımız yere gelmesin.
Selçuk Abi! Belki aramızdan bedenen ayrıldın, ama biliyorum ki ruhen hala aramızdasın ve Fenerbahçe’yi korumaya, kollamaya devam ediyorsun. Hani Salzburg maçında dediler ya Fenerbahçe’yi melekler korudu diye, eğer doğruysa o melek sendin, Lefter Babaydı ve oradaki tüm Fenerbahçe’lilerdi. Daha bu sene Kadıköy’e maça gidemedim, ama ilk gittiğimde maç öncesi Kalamış’ta biliyorum ki gözlerim seni arayacak. Seninle birkaç kere ettiğimiz sohbetler gelecek aklıma, senin mütevaziliğini hatırlayacağım. Belki o an sen orada olmayacaksın, ama tezahuratta senin adın geçtiği anda gözlerimden yaşlar akacak ve hıçkıra hıçkıra söyleyeceğim “Kalemizde Ivancevic Var, Geri Dörtlü Çelikten Duvar, Orta Saha Hepsi Canavar, İleride SELÇUK YULA Var” tezahuratını. Mekanın Cennet olsun büyük golcü büyük insan. Belki Fenerbahçe için artık tezahuratta ki gibi her cephede “ileride” olamayacaksın ama artık o son cümleyi şöyle söyleyeceğiz “KALBİMİZDE SELÇUK YULA VAR”.
21 Temmuz 2013 Pazar
KAHRAMAN FENERBAHÇE’Lİ...
3 Temmuz 2011’de bir iftira atıldı üzerimize. İnsanlar özgürlüğünden yoksun edildi, canlar yandı, taraftarlar üzüldü ve koskoca bir camia mağdur oldu. Sonra Fenerbahçe’li olduğunu iddia eden birileri çıkıp dedi ki,” Bu işin sonu kötü. İftirayı ve mağlubiyeti kabullenmek ve verilecek cezaya razı olmak en doğrusu. Verelim Başkanımızı, kupamızı, onurumuzu ve yolumuza devam edelim. Belki üzerimizde çamuru kalır ama bu sayede az ceza alırız.” Evet aynen teklif edilen buydu Fenerbahçe’ye, suçunu kabul et, ver istenilen isimleri ve yoluna devam et. Bunu derken hiç akıllarına gelmedi kahraman Fenerbahçe taraftarı. Sandılar ki diğerleri gibi başarıya tapıyor Fenerbahçe’li. Ama bekledikleri olmadı. Fenerbahçe’li iftirayı kabullenmedi, vermedi Başkanını, yöneticisini. Ve en önemlisi sporcusunun alın terine sahip çıktı. Belki bu yüzden daha fazla acı çekecek, üzülecek Fenerbahçe’li. Belki de verilecek ceza, teklif edilenden daha fazla olacak sonunda. Yani bir ihtimal, savaşını kaybetti diyecekler Fenerbahçe için, bu savaşı sadece iki üç kupaya katılmak sananlar. Ama gerçekler ortaya çıktığında asıl kim kazanmış herkes anlayacak. Onurunu, gururunu, iki üç kupaya satmadan dimdik ayakta duranları yazacak tarih sonunda ve kahramanların tümü sarı lacivert olacak.
3 Temmuz’dan beri gerçekten başına gelmedik kalmadı Fenerbahçe’nin. Ama böyle bir direnişi ve duruşu hiçbir taraftar grubu göstermedi dünyada. İftiralar üstüste atılırken, gazetelerde boy boy para çantaları, sporcuların o paraları sayma görüntüleri adı altında palavralar dolanırken, her maça tek tek yaşayarak şahit olmuş Fenerbahçe’li alet olmadı hiçbir yalana. Tutuklanma, gaz yeme, dayak yeme pahasına hastane önlerinde, adliyede, caddelerde, meydanlarda inandığını herzaman haykırdı Fenerbahçe’li. Bu gücü idrak edemeyenler elbette yanıldıklarını anladı belli bir zaman sonra, hatta ufak ufak ima da ettiler demeçlerinde. Ancak erkekliğe leke sürdürmemek adına daha da gaddarlaşıp, çirkinleştiler ve yurtdışında lobilerini kullanma yoluna gittiler. Fenerbahçe’nin önünü cezalarla kesmeye çalıştılar. Önümüzdeki günler gösterecek başarabilip başaramadıkarını belki, ama onlar bir iki sene ceza ile Fenerbahçe’yi lekeleyebileceklerine inanıyorsa ciddi derecede yanılıyorlar. Çünkü eski hocamız ve ebedi efsanemiz Aykut Kocaman’ın dediği gibi gerçeklerin sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Ve o günler geldiğinde Fenerbahçe tarihinde, bu büyük duruşta yerini almış olacaktır.
24 Mayıs 2013 Cuma
Kerem'in İlk Kadıköy Hikayesi...
En büyük hayallerimden biriydi oğlumla beraber Fener'in maçına gitmek. Bu bana 2010-2011 sezonunda nasip oldu ilk defa. Büyük oğlum Eren henüz 3 yaşındaydı o yıl ve ilk kez Kadıköy'ü bir Altay kupa maçında gördü. Daha o yaşında maçı ilgiyle izlemesi beni hem çok şaşırtmış hem de çok mutlu etmişti.Çünkü bu ilgi birlikte gideceğimiz maçların da habercisiydi benim için. Ve şimdi en az Eren'in ilk maçı kadar beni heyecanlandıran ikinci hayalime sıra gelmişti. Küçük oğlum Kerem'in ilk kez Kadıköy'le ve Fenerbahçe'siyle tanışacağı güne. Gerçi Kerem, abisinin evde söylediği marşlardan dolayi biraz daha fazla hakimdi olaya. En azından çok fazla telaffuz edemesede, bir çok futbolcumuzu tanıyor, televizyona çıktığında başlıyordu isimlerini saymaya. Ama o müthiş atmosferi yaşamadan asla anlamayacaktı Fenerbahçe sevgisini. Ve sonunda o gün gelmişti. Kerem artık hazırdı maça gitmeye.
Havaların ısınmasıyla ve Kerem'in 3 yaşını doldurmasıyla beraber, ilk maç organizasyonunu yaptım. Kerem'in de ilk maçı abisinin ki gibi stressiz bir maç olsun istedim ve Akhisar maçına götürmeyi planladım. Bunun sebebi Kerem'in mümkün olduğu kadar bayram havasında maçı izlemesini istememdi. Ve maçtan birgün önce İstanbul'a yola çıktık. İçim içime sığmıyordu. Yolculuğumuz herzaman ki gibi çok gürültülü ve bol Fenerbahçe marşlı geçmişti. İstanbul'a vardığımızda hepimiz çok yorulmuştuk. Ertesi sabah uyandığımızda içim daha da kıpır kıpırdı, önce Ankara'lı, İstanbul'a yerleşmiş olan arkadaşlarımızla buluştuk ve günlerden pazar olmasını da değerlendirerek brunch yaptık. Hava çok güzeldi, ancak vakit bana bir türlü geçmek bilmiyordu. Maçtan 2 saat kadar önce arkadaşlarımızla vedalaşıp, kaldığımız halamın evine gittik. Formalarımızı bir 10-15 dakika içinde giyip kendimizi hemen Bağdat Caddesine attık ve stada doğru yürümeye başladık. Cadde her zaman ki gibiydi, her yer sarı lacivert guzel insanlarla doluydu. Yolda yürürken fotoğraflar çekiyorduk ve daha sonra bu resimlerden birine baktığımda göz yaşlarımı tutamadım. Bana "Bir Sabah Babam Tuttu Elimden, Götürdü En Sevdiğim Renklere" tezahuratını hatırlatmıştı. Beni de ilk büyükbabam götürmüştü bir futbol maçına, ancak Fenerbahçe maçı değil Milli Takım maçıydı o maç. Aklıma o günde gelmiyor değildi. Her neyse, uzun bir yürüyüş sonrası stada vardık. Ve stada girdik.
Stadın içine adım attığımızda, artık oraların kurdu olan Eren hemen yerimize doğru koşmaya başladı. Kerem ise hayretler içinde tribünlere bakıyor, ağzını kapatmakta zorlanıyordu. Sonra bana baktı ve heyecenla birşeyler anlatmaya çalıştı. Dili çok dönmesede sahada ısınan Webo'yu parmağıyla işaret ederek "Çikolata Sow" demeye çalışıyordu. Webo'yu Sow sanmıştı. Bu yanılgı onun için normaldi, çünkü forma numaraları olmasa sırtlarında herkes bu hataya düşebilirdi. O kişinin Webo olduğunu anlatmaya çalışsamda, Kerem inatla hayır dedi ve Sow olduğunu iddia etti. Bende sonunda pes ettim ve peki dedim. Yerimize oturduk. Kuzenim Emre, eşim Hande, ben ve çocuklar, birlikte izleyecektik maçı. Kombine komşularımızla selamlaştıktan sonra yerlerimize oturduk. Maç başladı her zaman ki gibi kuzenim yine geç kalmıştı maça ve maçın 2. dakikasında stada gelmişti. Çocuklar ilgiyle izliyordu maçı. Özellikle Kerem büyülenmiş gibi bakıyordu sahaya. Arada tribünler şova başlayınca gozlerini faltaşı gibi açıp onlara hayretlerle bakıp "baba bu ne?" diye soruyordu. Sonra hepimiz maça konsantre olduk. Hatta Sow'un direğe çarpıp kale çizgisini geçen, ancak hakemin golü vermediği pozisyonda, öyle bir kendimizden geçmişiz ki, bir iki dakika Kerem'i kaybettik. Eşim bana Kerem nerde diye sorduğunda ben kuzenim Emre'nin kucağında olduğunu söyledim, ancak bir baktık orda yoktu. Emre'ye sordum o da bilmiyorum diye cevap verdi. Bir anlık paniğin ardından Kerem yanımızda oturan kombine komşumuz bayanın kucağında çıktı. Daha sonra bayanın ifadesiyle öğrendik ki hakeme serzenişte bulunurken kuzenim tutarmısın diye kendisine vermiş çocuğu. Ama Kerem o dakikalarda halinden oldukça mutlu birşekilde oturuyordu bayanın kucağında.
Sonra ilk gol geldi. Eren'le ve Kerem'le evde maç izlerken yaptığımız bir uğurumuz var. Her golden sonra her ikisine de havaya fırlatırım, onlarda havadayken golü atan futbolcnun adını bağrırlar. Önce Kerem sonrasında da Eren kucağıma atladılar ve statta da aynı gol sevincimizi yaşadık. Kerem çok keyiflenmişti. Maça olan, ama gol gelmedikçe azalan ilgisi golle beraber tekrar yerine gelmişti. İkinci golle beraber ise hepimiz rahat bir nefes almanın etkisiyle tezahuratlara başlamıştık. Bu arada telefonum ısrarla çalıyor ve mesajlar geliyordu. Ancak maç izlerken telefona bakmadığım için sebebini sonradan öğrendim ısrarlı aramaların ve mesajların. Kerem ilk maçında televizyona çıkmış meğerse. Gol sevinci yaşarken kameralar Kerem'i çekmişler. Akşam eve gittiğimizde ilk işimiz o görüntüleri bulmak oldu. Maç Fenerbahçe'nin iki golüyle sona erdi.
Maç çıkışında taksi bulmanın imkansızlığından dolayı bir müddet yürüdük, hava hala çok güzeldi. Ancak Eren'de Kerem'de çok yorulmuşlar, uykuları gelmişti. Yol üstünde çok güzel bir hamburgerci de yemeğimizi yedikten sonra, taksi bulduk ve halamın evine doğru yola çıktık. Her ikiside üstlerinde formaları, ellerinde sıkı sıkı tuttukları küçük bayraklarıyla annelerinin kucağında uyuyakaldılar. Eve gelip onları yatağa koyduktan sonra, oturdum ve maçın tekrarını izledim.Yatmaya giderkende Allah'ıma şükrettim, bana bu güzel günü yaşattığı ve iki tane sağlıklı evlat verdiği için. Ve bir de rahmetli büyükbabama teşekkür ettim, benim bu gurur duyduğum takımın taraftarı olmama sebep oldu diye. Onun bana bu mirası, benim çocuklarıma mirasım olacak. Ve Fenerbahçe asla yalnız kalmayacak!
21 Mayıs 2013 Salı
SÖZDE SEVGİ KELEBEKLERİ...
Benim tevellüdüm yetmez eskilerin anlattığı, Fenerbahçe’li taraftarla Galatasaray’lı taraftarın kol kola maça gittiği, tribünlerde beraber oturduğu dönemleri hatırlamaya. Ve biliyorum ki ömrümde yetmeyecek bu anlatılanları görmeye. Gerçi görmeme de gerek yok böyle bir tabloyu. Benim için insanlar öldürülmesin, iftiralar atılmasın, bir kupa uğruna vatandaşlar dolandırılmasın yeter. Bunların önüne geçmekte aslında çok zor değil, ancak televizyonlar karşısında yalandan sevgi kelebeğine dönüşenlerin de onları pohpohlayanların da biraz çaba sarfetmesi ve kanunların herkese eşit uygulanması gerekiyor.
21 Mart 2013 Perşembe
SUPERMAN OLMAK LAZIM...
Gün geçmiyor ki yeni bir ceza gelmesin Fenerbahçe’mize. Sahada, masa başında, Avrupa’da, Türkiye’de hiç farketmiyor. Nedendir bilinmez cezanın en babası, kimseye kesilmemiş olanı, hatta kanun kural dinlemeyeni hep Fenerbahçe’ye kesiliyor. Stadın dışından atılan meşalelerden bir tanesi sahaya düşüyor, Fenerbahçe’li sorumlular Superman olup uçup tutamadı o meşaleyi diye sahamız kapanıyor. Rakip takım oyuncusu hakeme “Lan” diyor, ordan geçen Caner’e 3 maç ceza geliyor, kaldı ki rakip oyuncu suçunu itiraf etsede, rakiplerin cezalarını ertelemekle bizzat görevli olan Tahkim Kurulu, bu durumu görmezden gelebiliyor. Verilmeyen bariz goller, saçma ofsaytlar ve kulüp yöneticilerimizin bu duruma haklı serzenişine verilen cezalarda işin cabası. Ama herseye rağmen Fenerbahçe yoluna emin adımlarla devam ediyor, hem de yarıştığı her kulvarda.
Sözün özü. Fenerbahçe Avrupa kupasında son 8’de, ligde şampiyonluk yolunda sonuna kadar gidecek gibi gözüküyor ve Türkiye kupasında devam eden tek büyük kulüp. Yani bu zamana kadar ki bütün engellemeler vız gelmiş tırs gitmiş sporcularımıza, teknik ekibimize ve yöneticilerimize. Bundan sonrası için işimiz daha da zor olacak. Şampiyonluklar veya finaller için insanüstü bir çaba sarfetmek farz oldu. Yani Fenerbahçe ve Fenerbahçe’li bir nevi SUPERMAN olmak zorunda.Gerçi daha önce çok defa olduk ve yine olabiliriz. Buna olan inancım tam. Yolun her daim açık olsun FENERBAHÇE’M
24 Şubat 2013 Pazar
SABRIN SONU SELAMET (2)
Son şampiyon olduğumuz 2010-2011 sezonuydu. Avrupa’dan elenmiş, Türkiye kupasında gruptan çıkma ihtimalini yitirmiş ve ligde liderden 9 ikinciden 4 puan geride devre arası kampına girmişti Fenerbahçe. Yine hoca Aykut Kocaman’dı. Henüz sezon başında, yeniden oluşturduğu bir takım vardı ortada. Tek tek bakıldığında oyuncuların hepsi muhteşem, ancak bir araya geldiğinde üzerlerinde adeta ölü toprağı var gibiydi. Her ne olduysa devre arası kampında oldu ve ikinci yarıya adeta bambaşka bir Fenerbahçe başladı. Mütevazilik etmeden söyleyeceğim. O ışığı gördüğüm an, bütün eleştirilere rağmen “Sabrın Sonu Selamet” başlıklı bir yazı yazmıştım ve takımın başarılı olacağını iddia etmiştim. Ve 17’de 16 galibiyetle takım beni haklı çıkartmıştı. Şimdi bir iddiada daha bulunarak yine “Sabrın Sonu Selamet” diyorum ve bu takımın bizleri yine sezon sonunda mutlu edeceğini iddia ediyorum. Hatta biraz daha ileri giderek, belki de bugüne kadar yaşamadığımız başarıları bu sezon yaşayacağımız öngörüsünde bulunuyorum.
24 Ocak 2013 Perşembe
YAPTIK YİNE YAPARIZ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)